Arapça’ya Grekçe telesmadan geçmiş olup sözlükte “tabiat üstü güçlere, birtakım sırlara sahip olan nesne, çözülemeyen düğüm, anlamı gizli ve kapalı söz” mânasına gelir. Arapça’da tılesm, tıllesm, talsem, talism, tıllism, tılsim şekillerinde kullanılır. Bazı âlimler yanlış olarak kelimenin Arapça tasalluttan geldiğini söylemiştir (Taşköprizâde, I, 365; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1114). Arapça’dan Batı dillerine talisman biçiminde geçen tılsım karşılığında Latince’de amulet kelimesi (takdis edilmiş, tabiat üstü güce sahip nesne) yer alır. Türkler arasında bu mânada hamail, efsun ve büyü kelimeleri yaygındır. Tılsım Anadolu folklorunda “büyünün etkisini sağlayan araç, define vb. gizli şeyleri bulmaya, kapalı kapıları açmaya yarayan söz, kadınların nazardan ve kötülüklerden korunmak için başlarına taktıkları metal süs eşyası” mânasında kullanılır. Tılsım terim olarak “uygun zaman ve konumdaki aktif semavî kuvvetlerin pasif yer güçleriyle temasa geçerek onları etkilemesi keyfiyeti” diye tanımlanır. İbn Haldûn’a göre beşerî nefisler semavî güçlerden (feleklerin mizacından), unsurlardan veya sayıların havassından yardım alarak yahut yardım almadan unsurlar âleminde etkili olabilir. Birincisine tılsım, ikincisine sihir denilir (Muḳaddime, III, 1147). Tılsımın ilm-i nücûm ve sihirle ilgili iki türünün bulunduğunu kaydeden Taşköprizâde birincisini “fiile uygun zaman ve konumda faal semavî güçlerin edilgen yer kuvvetleriyle terkibi keyfiyetini konu edinen ilim”, ikincisini “ta‘vize adı verilen yaprak, taş, deri ve kâğıt gibi maddeler üzerine yazılmış/kazılmış yazı, sayı, resim, çizgi ve işaretlerin keyfiyetinden bahseden ilim” diye tarif eder (Mevzûâtü’l-ulûm, I, 365). Kâtib Çelebi ise kevn ve fesad âleminde tılsımdan beklenen etkiyi sağlayacak olağan üstü işleri başarmak için tütsü, buhur vb. ruhaniyeti arttırıcı yollara başvurulduğunu, ilke ve sebepleri bilindiği için tılsımın kaynağının sihre göre daha belirgin, faydasının ise açık, ancak gerçekleştirilmesinin çok zor olduğunu kaydeder (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1114-1115). Seyyid Şerîf el-Cürcânî’ye göre mıknatısın demiri, kehribarın saman çöpünü çekmesi, sirkenin taşı eritmesi ve Türkler arasında bilinen yağmur çeken taş örneklerinde görüldüğü gibi semavî kuvvetlerle yer güçleri arasındaki denge doğru biçimde kurulduğunda tılsım gibi garip hadiselerin meydana gelmesi muhtemeldir (Şerḥu’l-Mevâḳıf, VIII, 237). Tehânevî tılsımı, “yer güçleri ile bir araya gelmesi neticesinde olağan üstü iş yapabilme gücünü kazanma keyfiyeti” olarak tanımlar (Keşşâf, II, 1138-1139). İbn Hazm tılsımın eşyanın tabiatını değiştirme ve gözbağcılık faaliyeti olarak değil soğuğun sıcakla, sıcağın soğukla giderilmesi örneklerinde görüldüğü gibi Allah’ın terkip ettiği güçler vasıtasıyla vuku bulan tabii bir hadise olduğunu söyler; dolayısıyla onun önlenmesi mümkün değildir. Ayrıca ay Akrep burcuna girdiğinde bir mühür üzerine akrep resmini kazıyıp üstünde taşıyan kişiyi akrebin sokmayacağı, bu yöntemle Sarakuş bölgesine (Mağrib) yılanların girmesinin önlendiği şeklindeki inançlara da yer verir (el-Faṣl, V, 4).
Tılsım yapmak için yıldızların yerini ve tabiatlarını bilmek, fiile uygun zaman ve konumdaki yıldızı seçmek, yıldızın delâlet ettiği, tılsımla yapılmak istenen işin niteliğine uygun bir sembol edinmek gerekir. Bu semboller insanları koruduğuna veya uğur getirdiğine inanılan göz, el, saç, diş, tırnak, boynuz, kemik, taş gibi genelde hayvan ve insan vücudunun bazı kısımları ya da yüzük, madalyon, at nalı, mermi, muska ve yazı gibi insan yapımı objeler olabilir (TA, XXXI, 182). Tılsım işleminin dayanıklı ve aşırı ses çıkarmayan objelerle yapılması tercih edilir. Çünkü ses konsantrasyonu bozar; kemik ve tahta gibi çürüyüp bozulan nesneler işlemin etkisinin devamını engeller. Tılsım yapılırken ortamın ruhaniyetini güçlendirmek için tütsüler yakılır. Tılsımların üzerinde ilâh isimleri, melek adları, Kur’an âyetleri, astrolojik semboller, kabalistik işaretler, büyü daireleri, fal işaretleri, insan ve hayvan figürleri gibi işaretler bulunur. Osmanlı padişahları düşmandan korunmak amacıyla savaşlarda üzerinde değişik duaların ve Kur’an’dan sûrelerin yazılı olduğu tılsımlı gömlekler giyerlerdi. Tılsım objeleri gömlek şeklinde giyildiği, hamail şeklinde taşındığı gibi üçgen, dörtgen, çokgen ya da yuvarlak biçimlerde yapılan cetvel veya muska olarak mahfazalar içinde çanta ve cüzdanlarda taşınır; tarla, çatı, eşik üzeri, yastık ve yorgan arası gibi yerlerde saklanırdı.
Tılsımcılar tılsımın etkisinin insanlarla sınırlı kalmadığını, vahşi hayvanlar, kuşlar ve haşerata, hatta rüzgâr, deniz dalgaları ve yağmur gibi tabiat hadiselerine de uzandığını iddia etmektedir. Kaynaklarda bu etkilere ilişkin birçok örnek yer almaktadır. Câhiz Kitâbü’l-Ḥayevân’da (V, 397), Humus şehrini ziyaret ettiğinde kendisine tılsım sayesinde şehirlerinde akrep bulunmadığını, aynı sebeple Medînetülendelüsiye’ye yılanların girmediğini söylediklerini kaydetmekte, ancak bu iddiaları saçma bularak bahsedilen şehirlerde akrep ve yılan olmamasını yaşayacakları uygun ortamın yokluğuna bağlamaktadır. Ayrıca kaynaklarda tılsım sebebiyle serçelerin Ezher Üniversitesi’nde yuva yapamadığı, çaylakların İskenderiye’ye giremediği şeklinde inançlar da yer alır (el-Ḳāmûsü’l-İslâmî, IV, 527-528). Kuzey Mısır’da Berârî mevkiinde insanların giysilerini parçalayan, çayırda otlayan koyunların karınlarını yararak bağırsaklarını yerlere seren “beâcîn” (yaralayanlar, deşenler) adında sihirbazlar gördüğünü kaydeden İbn Haldûn Hint, Sudan ve Türk topraklarında işaretle insanların kalbini yerinden koparıp yok eden, nar meyvesinin içindeki taneleri ortadan kaldıran, bulutları yönlendirip belirli topraklara yağmur yağdıran kişilerin yaşadığının kendisine nakledildiğini belirtmekte, bu tür örneklere Ebû Mesleme el-Mecrîtî’nin Ġāyetü’l-ḥakîm’inde ve Fahreddin er-Râzî’nin es-Sırrü’l-mektûm’unda çokça yer verildiğini bildirmektedir (Muḳaddime, III, 1152-1155)...
Tılsım yapmak için yıldızların yerini ve tabiatlarını bilmek, fiile uygun zaman ve konumdaki yıldızı seçmek, yıldızın delâlet ettiği, tılsımla yapılmak istenen işin niteliğine uygun bir sembol edinmek gerekir. Bu semboller insanları koruduğuna veya uğur getirdiğine inanılan göz, el, saç, diş, tırnak, boynuz, kemik, taş gibi genelde hayvan ve insan vücudunun bazı kısımları ya da yüzük, madalyon, at nalı, mermi, muska ve yazı gibi insan yapımı objeler olabilir (TA, XXXI, 182). Tılsım işleminin dayanıklı ve aşırı ses çıkarmayan objelerle yapılması tercih edilir. Çünkü ses konsantrasyonu bozar; kemik ve tahta gibi çürüyüp bozulan nesneler işlemin etkisinin devamını engeller. Tılsım yapılırken ortamın ruhaniyetini güçlendirmek için tütsüler yakılır. Tılsımların üzerinde ilâh isimleri, melek adları, Kur’an âyetleri, astrolojik semboller, kabalistik işaretler, büyü daireleri, fal işaretleri, insan ve hayvan figürleri gibi işaretler bulunur. Osmanlı padişahları düşmandan korunmak amacıyla savaşlarda üzerinde değişik duaların ve Kur’an’dan sûrelerin yazılı olduğu tılsımlı gömlekler giyerlerdi. Tılsım objeleri gömlek şeklinde giyildiği, hamail şeklinde taşındığı gibi üçgen, dörtgen, çokgen ya da yuvarlak biçimlerde yapılan cetvel veya muska olarak mahfazalar içinde çanta ve cüzdanlarda taşınır; tarla, çatı, eşik üzeri, yastık ve yorgan arası gibi yerlerde saklanırdı.
Tılsımcılar tılsımın etkisinin insanlarla sınırlı kalmadığını, vahşi hayvanlar, kuşlar ve haşerata, hatta rüzgâr, deniz dalgaları ve yağmur gibi tabiat hadiselerine de uzandığını iddia etmektedir. Kaynaklarda bu etkilere ilişkin birçok örnek yer almaktadır. Câhiz Kitâbü’l-Ḥayevân’da (V, 397), Humus şehrini ziyaret ettiğinde kendisine tılsım sayesinde şehirlerinde akrep bulunmadığını, aynı sebeple Medînetülendelüsiye’ye yılanların girmediğini söylediklerini kaydetmekte, ancak bu iddiaları saçma bularak bahsedilen şehirlerde akrep ve yılan olmamasını yaşayacakları uygun ortamın yokluğuna bağlamaktadır. Ayrıca kaynaklarda tılsım sebebiyle serçelerin Ezher Üniversitesi’nde yuva yapamadığı, çaylakların İskenderiye’ye giremediği şeklinde inançlar da yer alır (el-Ḳāmûsü’l-İslâmî, IV, 527-528). Kuzey Mısır’da Berârî mevkiinde insanların giysilerini parçalayan, çayırda otlayan koyunların karınlarını yararak bağırsaklarını yerlere seren “beâcîn” (yaralayanlar, deşenler) adında sihirbazlar gördüğünü kaydeden İbn Haldûn Hint, Sudan ve Türk topraklarında işaretle insanların kalbini yerinden koparıp yok eden, nar meyvesinin içindeki taneleri ortadan kaldıran, bulutları yönlendirip belirli topraklara yağmur yağdıran kişilerin yaşadığının kendisine nakledildiğini belirtmekte, bu tür örneklere Ebû Mesleme el-Mecrîtî’nin Ġāyetü’l-ḥakîm’inde ve Fahreddin er-Râzî’nin es-Sırrü’l-mektûm’unda çokça yer verildiğini bildirmektedir (Muḳaddime, III, 1152-1155)...