Bu ilâhî tâlimi, hayatının virdi hâline getiren Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, sık sık:
“Ey kalbleri evirip çeviren Allâhım! Kalbimi dînin üzere sâbit kıl.” (Tirmizî, Kader, 7) şeklinde duâ ederlerdi.
Duâ, kalblerin temizlenmesinin en mühim vasıtalarından biridir. Şu âyet-i kerîme, kalbin mânevî kirlerden arınmasında duânın ehemmiyetine ne güzel işaret eder:
“(Muhâcir ve ensardan) sonra gelenler (Rablerine) şöyle duâ edip yalvarırlar:
Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce îman etmiş kardeşlerimizi bağışla! Îman edenlere karşı kalblerimizde hiçbir kin bırakma! Ey Rabbimiz! Sen sonsuz şefkat ve merhamet sahibisin.” (el-Haşr, 15)
Çünkü önce hedefe varmaya mânî olan menfîliği izâle etmek ve bu sûretle kalb zemînini asıl gâyeye müsâid hâle getirmek gerekir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalbin duyarsızlığından ve onda bulunan menfî duygu ve düşüncelerden arınmak için, Allâh’a ilticâ ve niyaz hâlinde bulunmak gerektiğini kendi şahsında şöyle misâllendirir:
“Allâhım! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalbden, doymayan nefisten ve kabul olunmayacak duâdan Sana sığınırım.” (Müslim, Zikr, 73)
“Allâhım! Beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi, kalbimi de günahlardan temizleyip arı duru eyle.” (Buhârî, Deavât, 39)
Kalb-i selîme vâsıl olabilmek, ancak yüce Rabbimizin lutfuyla gerçekleşir. Nitekim Rabbine selîm bir kalb takdîm etmeye muvaffak olan Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm- gizliliklerin ortaya serileceği mahşer gününde mahcûb olmamak için Rabbinden şu niyazda bulunur:
“(Rabbim!) Malın ve evlâdın fayda vermediği, yalnız Allâh’a kalb-i selîm getirenlerin fayda göreceği o diriliş gününde, beni mahcûb etme!” (eş-Şuarâ, 87-89)
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de cedd-i mükerremleri İbrâhim -aleyhisselâm- gibi, Rabbine aynı şekilde ilticâ ve niyazda bulunmuştur:
“Allâhım! Sen’den doğru söyleyen bir dil ve selîm bir kalb isterim.” (Tirmizî, Deavât, 23)
Diğer taraftan duâda tekrar ve sebat da ehemmiyetlidir. Sebat için duânın en az üç kere tekrarlanması nebevî bir usûldür. Duâ, samîmi olduğu takdirde aslâ ve kat’â reddedilmez. Lâkin bâzı talepler, samîmî olmasına rağmen, bâzen “kader-i mutlak”a muvâfık düşmez. Bundan dolayı duâ eden, fütûr (bezginlik) göstermemeli ve duâya devâm etmelidir. Zîrâ dünyada icâbet edilmeyen duâların karşılığı, âhiret âleminde görülecektir.
Dipnot:
[1] Zelle: Gayr-i irâdî hatâ.
“Ey kalbleri evirip çeviren Allâhım! Kalbimi dînin üzere sâbit kıl.” (Tirmizî, Kader, 7) şeklinde duâ ederlerdi.
Duâ, kalblerin temizlenmesinin en mühim vasıtalarından biridir. Şu âyet-i kerîme, kalbin mânevî kirlerden arınmasında duânın ehemmiyetine ne güzel işaret eder:
“(Muhâcir ve ensardan) sonra gelenler (Rablerine) şöyle duâ edip yalvarırlar:
Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce îman etmiş kardeşlerimizi bağışla! Îman edenlere karşı kalblerimizde hiçbir kin bırakma! Ey Rabbimiz! Sen sonsuz şefkat ve merhamet sahibisin.” (el-Haşr, 15)
Çünkü önce hedefe varmaya mânî olan menfîliği izâle etmek ve bu sûretle kalb zemînini asıl gâyeye müsâid hâle getirmek gerekir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kalbin duyarsızlığından ve onda bulunan menfî duygu ve düşüncelerden arınmak için, Allâh’a ilticâ ve niyaz hâlinde bulunmak gerektiğini kendi şahsında şöyle misâllendirir:
“Allâhım! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalbden, doymayan nefisten ve kabul olunmayacak duâdan Sana sığınırım.” (Müslim, Zikr, 73)
“Allâhım! Beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi, kalbimi de günahlardan temizleyip arı duru eyle.” (Buhârî, Deavât, 39)
Kalb-i selîme vâsıl olabilmek, ancak yüce Rabbimizin lutfuyla gerçekleşir. Nitekim Rabbine selîm bir kalb takdîm etmeye muvaffak olan Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm- gizliliklerin ortaya serileceği mahşer gününde mahcûb olmamak için Rabbinden şu niyazda bulunur:
“(Rabbim!) Malın ve evlâdın fayda vermediği, yalnız Allâh’a kalb-i selîm getirenlerin fayda göreceği o diriliş gününde, beni mahcûb etme!” (eş-Şuarâ, 87-89)
Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de cedd-i mükerremleri İbrâhim -aleyhisselâm- gibi, Rabbine aynı şekilde ilticâ ve niyazda bulunmuştur:
“Allâhım! Sen’den doğru söyleyen bir dil ve selîm bir kalb isterim.” (Tirmizî, Deavât, 23)
Diğer taraftan duâda tekrar ve sebat da ehemmiyetlidir. Sebat için duânın en az üç kere tekrarlanması nebevî bir usûldür. Duâ, samîmi olduğu takdirde aslâ ve kat’â reddedilmez. Lâkin bâzı talepler, samîmî olmasına rağmen, bâzen “kader-i mutlak”a muvâfık düşmez. Bundan dolayı duâ eden, fütûr (bezginlik) göstermemeli ve duâya devâm etmelidir. Zîrâ dünyada icâbet edilmeyen duâların karşılığı, âhiret âleminde görülecektir.
Dipnot:
[1] Zelle: Gayr-i irâdî hatâ.