Havas Okulu ilmi Genel Makaleler | Esmalar | Vefk & Tılsım | Büyü Fal

Havas ilmi & Gizli ilimler

Havas İlminin Derinliklerine Yolculuk: Kadim Bilgelik ve Gizemli Sırlar

Din Kardeşliğinin Anlam ve Önemi

Modaratör

Active member
Bilindiği üzere tevhid Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, O’nu gönülden tasdik etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Zira insanın yaratılış gaye ve hikmeti tevhide dayanır. Bütün peygamberler tevhid inancını yeryüzünde egemen kılmak üzere görevlendirilmişlerdir. Onlar bu uğurda çetin mücadeleler vermiş ve çok ağır imtihanlarla sınanmışlardır.

Tevhid inancının son elçisi/mübelliği Hz. Muhammed de Yüce Allah’ın varlığını ve birliğini tüm insanlığa tebliğ etmiş ve onları yalnızca Yüce Allah’a kul olmaya davet etmiştir. Rahmet peygamberi kısa sürede şirk toplumundan tek Allah’a inanan muvahhit bir toplum inşa etmiş, onun Mekke’de yaktığı tevhid meşalesi karanlıkları aydınlığa; zulmü adalete; kin, nefret ve düşmanlığı, şefkat, merhamet ve barışa dönüştürmüştür.

Hz. Peygamber sadece tevhid inancını değil, beraberinde vahdet anlayışını da getirmiştir. Onun getirdiği vahdet anlayışı Ensar ve Muhacir kardeşliğiyle zirveye ulaşmış, bir ve beraber olmanın en nadide örneklerini tüm dünyaya sunmuştur. Hz. Muhammed’in getirdiği bu anlayış, dilleri, renkleri, ırkları farklı olan ama inançları, gayeleri, gönülleri bir olan yüzbinlerce müslümanı din kardeşliği çatısı altında bir araya getirmiştir.

Bilindiği üzere tevhid sadece bir inanç ve düşünce sistemi değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Tevhidin bireysel hayattaki tezahürü bu inancın gereğine göre yaşamaktır. Rabbimize, kendimize, çevremize ve kâinata karşı sorumluluklarımızın bilincinde olmaktır. Kısaca tevhidin toplumsal hayattaki karşılığı “vahdet”tir.

Vahdet kardeşlik, dostluk, sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmadır; birlikte yaşama şuuruna sahip olmaktır; ortak insanî ve ahlâkî değerler etrafında buluşmak ve kenetlenmektir.

Vahdet tevhidin sancağı altında toplanmaktır; Allah yolunda her türlü çıkarı bir kenara bırakmaktır; varlığı, yokluğu, acıları, sevinçleri, duaları ortak kılmaktır. Vahdet, müslüman kanının dökülmesini, müslümanların bölünüp parçalanmasını engellemek için var gücüyle çalışmaktır; İslâm ümmetinin inşa ettiği mümtaz medeniyetlerin ve bu medeniyetlerin ortaya koyduğu büyük tecrübelerin farkına varmaktır.

Çünkü yeryüzündeki bütün muhtaçlara, bütün mazlumlara, bütün mağdurlara, kısaca tüm insanlığa barış, huzur ve saadet getirecek yegâne çözüm İslâm’dadır; İslâm’ın tevhid ve vahdet anlayışındadır. Ancak bunun için öncelikle müslümanların tevhidi ve vahdeti doğru bir şekilde anlamaları gerekmektedir.

Bilindiği üzere insanların olduğu gibi milletlerin de zor zamanları vardır. Aziz milletimiz asırlardan beri büyük badireler atlatmış, büyük zaferlerin yanı sıra ihanetleri görmüş ve ağır bedeller ödemiştir. Çanakkale’nin, Sakarya’nın, Dumlupınar’ın kan ve barut kokan hatırası hâlâ hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Cenab-ı Hak ecdadımızın iman ve gayretleri neticesinde onlara büyük zaferler lütfetmiş ve cennet vatanımızı bizlere bahşetmiştir. Yüreği imanla dolu bu necip millet en zor zamanlarda ve meşakkatli dönemlerde omuz omuza vermiş; birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuyla hareket etmişlerdir.

Aynı kıbleye yönelen, aynı safta buluşan, aynı secdede Rahman’a kul olan, aynı toprağa, aynı bayrağa, aynı mukaddesata âşık olan bu aziz millet, vicdanı paslanmış, insafı çürümüş, insanlığını unutmuş çıkar şebekesi şer odakları karşısında dimdik ayakta kalmayı başarmış ve vatan topraklarını canları pahasına savunmuşlardır.

Bu itibarla müslümanlar tarihin en buhranlı günlerinin yaşandığı şu zaman diliminde de küfrün karşısında tek ses, zalimin karşısında yekvücut olmak zorundadırlar. Mezheplerini, meşreplerini, tarikatlarını, takımlarını, gruplarını, ırklarını, renklerini, dillerini ve ideolojileri bir kenara bırakıp İslâm’ın tevhid ve vahdet anlayışını esas almak mecburiyetindedirler. Çünkü birliğe, dirliğe ve huzura giden yol buradan geçmektedir. Zalimlerin değil, ümmetin yüzünün gülmesi için bu birliğe şiddetle ihtiyaç vardır. Nitekim Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de müminlere bu önemli görevlerini şöyle haber vermektedir:

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın (hayatınızı onun evrensel ilkelerine uygun düzenleyin). Parçalanıp bölünmeyin (ayrılığa düşmeyin!) Allah’ın size olan (İslâm) nimetini hatırlayın. Hani sizler (İslâm gelmeden evvel) birbirinize düşmanlar idiniz de O, (din kardeşliği sayesinde) kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”[1]

“Allah’a ve O’nun Elçisi’ne itaat edin (duyarlılık ve bağlılık gösterin); ve sakın birbirinizle çekişmeye girmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz (gevşersiniz); cesaretiniz (maneviyatınız, motivasyonunuz, gücünüz, kuvvetiniz) sönüverir. Ve zor durumlarda sabır gösterin (dirençli olun): çünkü Allah, gerçekten zorluklara göğüs gerenlerle beraberdir.”[2]

“Bütün müminler kardeştir. O halde, [her ne zaman araları açılırsa] iki kardeşinizin arasını düzeltin (İslâm toplumlarında barışı ve huzuru sağlayın) ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O’nun rahmetine nail olasınız.”[3]

“Hakikatin bütün kanıtları (Kur’ân’ın/dinin ilkeleri) kendilerine geldikten sonra karşıt görüşlere kapılıp parçalananlar (tefrikaya düşenler) gibi olmayın; işte bunlar için feci bir azap vardır.”[4]


Peygamber Efendimiz ise şöyle buyurmaktadır: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzerler.”[5]

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmana) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.”[6]

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; onu yardımsız bırakmaz; onu tahkir etmez.
(Resûlullâh) üç defa kalbine işaret ederek: ‘Takva (sorumluluk bilinci) şuradadır. Kişiye müslüman kardeşini hakir/küçük görmesi kötülük olarak yeter. Bir müslümanın diğer müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır’ buyurdu.”[7]

“Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana üç günden fazla (din) kardeşiyle dargın durması helal olmaz.”[8]

“Bir Müslümanın müslüman kardeşine üç geceden fazla küs kalması helal olmaz. Bu iki kişi karşılaştığında biri yüzünü bir tarafa diğeri öbür tarafa çevirir. Onların en hayırlısı ilk önce selam verendir.”[9]
 
Üst