Demokrasi, bir siyasi idare biçimidir. Bu tür siyasete göre denetim, doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın hür iradeleriyle seçmiş oldukları temsilcilerin elinde bulunmaktadır. Demokratik yönetim biçimine göre toplumsal ve ekonomik durum, tüm yurttaşlar için eşit bir şekilde uygulanmalıdır. Böyle bir inançla hareket eden yöneticiler, hak, hukuk ve adaleti herkes için aynı düzeyde uygulamalıdırlar. Demokratik sistemde, insan ayırımı yoktur.
İnsanlar bilinç, eğitimli v kültürlü olurlarsa, demokratik bir siyaset biçimi, en uygun siyaset biçimidir. Gerçek anlamda hakka, hukuka, adalete, dürüstlüğe ve samimiyete dayanan yalansız bir siyaset, kutsal bir görevdir. Zamanımızda siyasete menfaat o kadar karışmış ki, asli mecrasından çıkmış, kirli bir entrika haline gelmiştir. Siyasette yalan, insan kayırma, insanlar arasında ayırım yapma, emeği ve liyakati ihlal etme olmamalıdır. Bu gerçeğin sağlanması için, temsilcisini seçen toplumun bilinçli ve seçilenlerin de geniş bir kültür, bilgi, birikim, yetenek, samimiyet ve dürüstlüğe sahip olmaları gerekir. Aksi takdirde kutsal bir meslek olan siyaset, bugünün kirli politikasına döner. Buda toplumun kalitesini yansıtmaktadır.
Genel anlamda inceleyip değerlendirdiğimiz zaman Kur’an-ı Kerim’in en mükemmel bir demokrasiyi önerdiğini anlamaktayız. Kur’an’ın baş tarafında, Allah’ın rabbülalemin/tüm âlemlerin, herkesin rabbi olduğu vurgulanmaktadır. Allah ne kadar benim rabbimse, aynı ölçü ve derecede herkesin rabbidir. İrade ve temsil hürriyetimize tanıdığımız hak ve hürriyeti, dışımızdaki her kişi için aynı ölçüde kabul etmemiz gerekmektedir.
Böyle bir demokrasi anlayışı, böyle temiz bir siyaset, aklı selim olan her kamil insanın hayal ettiği bir güzelliktir. Ancak insanların cahilliği ve cahilliğin kötü bir sonucu olan menfaatperestliği, toplumu bu güzellikten uzaklaştırmaktadır. Bu kötüye kullanılan çeşitli şeyler vardır. Dini duygular da gerçek demokrasinin ve temiz siyasetin meydana gelmesine engel olarak kullanılan hususiyetlerden biridir. İnsanlar dini kaynağından öğrenmeyince, din adına söylenen her yanlış şeye inanmakta ve din adına sömürülmektedirler. Bunun önlenmesi için, dini kaynağında öğrenmek gerekir. Hz. Muhammed (sav.), bizlere temel kaynak olarak Kur’an-ı Kerim’i ve onun açıklaması durumunda olan hadisi bıraktığını söylemiştir. Allah’ın iradesi, her şeyin üstündedir. En yüce irade sahibi olan Allah, insanların iradelerine hak tanımanın gerektiğini haber vermektedir. Sonucu, yine Allah sorgulayacaktır. Bu husus Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde dile getirilmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:
“Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyiniz. Sonra onlar da cahillikle ileri giderek Allah’a sövmesinler. Böylece her ümmete işini güzel gösterdik. Sonra onların dönüşleri rablerinedir. O, onlara işlediklerini haber verecektir.”[1]
Bu ayetin anlamı, iki şekilde yorumlanmaktadır. Bir görüşe göre bu ayette, “Allah’a inanmayan ve ona tapmayan kişilere küfretmeyin. Siz onlara küfrederseniz, onlar da gazaba gelip Allah’a küfredebilirler” anlamı kast edilmektedir. Diğer görüşe göre ise bu ayet, Allahtan başka şeylere tapan insanların taptıklarına küfrederseniz, onlar da gazaba gelip sizin taptığınız Allah’a küfrederler” anlamındadır.[2] Ona göre bizim inandığımız Allah’a inanmayan insanlara ve onların kutsal kabul ettikleri şeylere küfretmemiz, onlara hakarette bulunmamız, herhangi bir şekilde onları aşağılayıp incitmemiz yasaklanmaktadır. Çünkü biz onları şu veya bu şekilde incittiğimiz zaman, onlar da bizim taptığımız Allah’a küfredebilirler. Böyle bir durumda biz, onların kutsalımıza küfretmelerine sebep olmuş oluyoruz. Bununla beraber, bizim kutsal kabul ettiğimiz şeyler bizim için nasıl değerli ise, başkalarının kutsal kabul ettikleri şeyler de onlar için aynı derecede değerlidir. Bunu genel olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Çünkü bu ayette her toplumun, kendi işlerini yani genel olarak kültürlerini sevdikleri anlatılmaktadır. Her insan kendi din, dil, tarih, örf, adet, gelenek gibi unsurlardan oluşan kültürel değerlerini sever. Herhangi bir insan, başkalarının bu gibi değerlerini benimsemeye bilir. Biz, kendimize ait bu gibi değerlerimizi seviyoruz ve değerli kabul ediyoruz. Hiç şüphesiz başkaları da aynı şekilde kendilerine ait değerleri severler. Biz, kendi maddi ve manevi değerlerimizin korunmasını arzu ettiğimiz, herhangi bir şekilde rencide edilmesini istemediğimiz gibi, beğenmesek bile başkalarına ait maddi ve manevi değerleri kabul edip onlara da gerekli hakkı tanımalıyız. Biz, başkalarını dinleri, dilleri, kimlikleri, tarihleri, örf, adet ve gelenekleri nedeniyle sorgulayamayız. Çünkü Allah, tüm insanları ahiret gününde yaptıkları şeylerden dolayı sorguya çekecek onların hesabını görecektir. İnsanları inançları veya yaptıklarından dolayı sorguya çekme yetkisine sahip değiliz. Bu sorgulama, Allah’ın elinde olan bir şeydir. Allah’ın iradesi her şeyin üstündedir. Bu ayette bildirildiğine gör Allah, insanlara hür iradelerine göre hareket etme ve yaşama hakkını tanımaktadır. “En sefil hayat, başkalarının arzusuna bağlı olarak yaşamaktır.”[3] Her insan, kendi hür iradesine bağlı olarak yaşama hak ve hürriyetine sahiptir. Ancak Allah, insanları iradeleri ile yaptıkları şeylerden dolayı sorgulayacaktır. Dolayısı ile empati kurarak tüm insanları kendimiz gibi kabul ederek onların kültürlerine, maddi manevi tüm değerlerine saygılı olmamız, onlara hakarette bulunmamamız ve onları incitmememiz icap eder. Her insan, içinden gelen çeşitli arzularından birini cazip görür ve onu diğerlerine tercih eder. Allah’ın mutlak adaleti olan sünnetullah’ın gereği olarak, insanların iradelerine hürriyet tanımak gerekir. Bu şekilde insanların kültürel anlayışları, demokratik düşünceleri, temiz siyaset anlayışları gelişip oluşur. Hz. Muhammed (sav.) bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Bir insanın kendi anne babasına küfretmesi, büyük günahlardandır.” Yanında bulunanlar, “Ya Resûlallah! İnsan kendi anne babasına küfreder mi?” diye sormuşlar. O, “Evet! İnsan başkalarının anne babasına küfrederse, onlar da onun anne babasına küfrederler. Dolayısı ile o kişi, kendi anne babasına küfretmiş olur.”[4]
Hz. Muhammed (sav.), Medine Vesikasında haber verildiği gibi her insana kendini temsil etme hak ve hürriyetini tanımıştır. Medine siyasetinde, her inanç ve etnik gruplar, kendilerini temsil edip beraber toplumu idare etmişler. İşte bu uygulama, gerçek demokratik uygulamanın en güzel örneğidir.
Herkese selam, saygı ve hürmetler.
İnsanlar bilinç, eğitimli v kültürlü olurlarsa, demokratik bir siyaset biçimi, en uygun siyaset biçimidir. Gerçek anlamda hakka, hukuka, adalete, dürüstlüğe ve samimiyete dayanan yalansız bir siyaset, kutsal bir görevdir. Zamanımızda siyasete menfaat o kadar karışmış ki, asli mecrasından çıkmış, kirli bir entrika haline gelmiştir. Siyasette yalan, insan kayırma, insanlar arasında ayırım yapma, emeği ve liyakati ihlal etme olmamalıdır. Bu gerçeğin sağlanması için, temsilcisini seçen toplumun bilinçli ve seçilenlerin de geniş bir kültür, bilgi, birikim, yetenek, samimiyet ve dürüstlüğe sahip olmaları gerekir. Aksi takdirde kutsal bir meslek olan siyaset, bugünün kirli politikasına döner. Buda toplumun kalitesini yansıtmaktadır.
Genel anlamda inceleyip değerlendirdiğimiz zaman Kur’an-ı Kerim’in en mükemmel bir demokrasiyi önerdiğini anlamaktayız. Kur’an’ın baş tarafında, Allah’ın rabbülalemin/tüm âlemlerin, herkesin rabbi olduğu vurgulanmaktadır. Allah ne kadar benim rabbimse, aynı ölçü ve derecede herkesin rabbidir. İrade ve temsil hürriyetimize tanıdığımız hak ve hürriyeti, dışımızdaki her kişi için aynı ölçüde kabul etmemiz gerekmektedir.
Böyle bir demokrasi anlayışı, böyle temiz bir siyaset, aklı selim olan her kamil insanın hayal ettiği bir güzelliktir. Ancak insanların cahilliği ve cahilliğin kötü bir sonucu olan menfaatperestliği, toplumu bu güzellikten uzaklaştırmaktadır. Bu kötüye kullanılan çeşitli şeyler vardır. Dini duygular da gerçek demokrasinin ve temiz siyasetin meydana gelmesine engel olarak kullanılan hususiyetlerden biridir. İnsanlar dini kaynağından öğrenmeyince, din adına söylenen her yanlış şeye inanmakta ve din adına sömürülmektedirler. Bunun önlenmesi için, dini kaynağında öğrenmek gerekir. Hz. Muhammed (sav.), bizlere temel kaynak olarak Kur’an-ı Kerim’i ve onun açıklaması durumunda olan hadisi bıraktığını söylemiştir. Allah’ın iradesi, her şeyin üstündedir. En yüce irade sahibi olan Allah, insanların iradelerine hak tanımanın gerektiğini haber vermektedir. Sonucu, yine Allah sorgulayacaktır. Bu husus Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde dile getirilmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:

“Allah’tan başkasına tapanlara sövmeyiniz. Sonra onlar da cahillikle ileri giderek Allah’a sövmesinler. Böylece her ümmete işini güzel gösterdik. Sonra onların dönüşleri rablerinedir. O, onlara işlediklerini haber verecektir.”[1]
Bu ayetin anlamı, iki şekilde yorumlanmaktadır. Bir görüşe göre bu ayette, “Allah’a inanmayan ve ona tapmayan kişilere küfretmeyin. Siz onlara küfrederseniz, onlar da gazaba gelip Allah’a küfredebilirler” anlamı kast edilmektedir. Diğer görüşe göre ise bu ayet, Allahtan başka şeylere tapan insanların taptıklarına küfrederseniz, onlar da gazaba gelip sizin taptığınız Allah’a küfrederler” anlamındadır.[2] Ona göre bizim inandığımız Allah’a inanmayan insanlara ve onların kutsal kabul ettikleri şeylere küfretmemiz, onlara hakarette bulunmamız, herhangi bir şekilde onları aşağılayıp incitmemiz yasaklanmaktadır. Çünkü biz onları şu veya bu şekilde incittiğimiz zaman, onlar da bizim taptığımız Allah’a küfredebilirler. Böyle bir durumda biz, onların kutsalımıza küfretmelerine sebep olmuş oluyoruz. Bununla beraber, bizim kutsal kabul ettiğimiz şeyler bizim için nasıl değerli ise, başkalarının kutsal kabul ettikleri şeyler de onlar için aynı derecede değerlidir. Bunu genel olarak kabul etmemiz gerekmektedir. Çünkü bu ayette her toplumun, kendi işlerini yani genel olarak kültürlerini sevdikleri anlatılmaktadır. Her insan kendi din, dil, tarih, örf, adet, gelenek gibi unsurlardan oluşan kültürel değerlerini sever. Herhangi bir insan, başkalarının bu gibi değerlerini benimsemeye bilir. Biz, kendimize ait bu gibi değerlerimizi seviyoruz ve değerli kabul ediyoruz. Hiç şüphesiz başkaları da aynı şekilde kendilerine ait değerleri severler. Biz, kendi maddi ve manevi değerlerimizin korunmasını arzu ettiğimiz, herhangi bir şekilde rencide edilmesini istemediğimiz gibi, beğenmesek bile başkalarına ait maddi ve manevi değerleri kabul edip onlara da gerekli hakkı tanımalıyız. Biz, başkalarını dinleri, dilleri, kimlikleri, tarihleri, örf, adet ve gelenekleri nedeniyle sorgulayamayız. Çünkü Allah, tüm insanları ahiret gününde yaptıkları şeylerden dolayı sorguya çekecek onların hesabını görecektir. İnsanları inançları veya yaptıklarından dolayı sorguya çekme yetkisine sahip değiliz. Bu sorgulama, Allah’ın elinde olan bir şeydir. Allah’ın iradesi her şeyin üstündedir. Bu ayette bildirildiğine gör Allah, insanlara hür iradelerine göre hareket etme ve yaşama hakkını tanımaktadır. “En sefil hayat, başkalarının arzusuna bağlı olarak yaşamaktır.”[3] Her insan, kendi hür iradesine bağlı olarak yaşama hak ve hürriyetine sahiptir. Ancak Allah, insanları iradeleri ile yaptıkları şeylerden dolayı sorgulayacaktır. Dolayısı ile empati kurarak tüm insanları kendimiz gibi kabul ederek onların kültürlerine, maddi manevi tüm değerlerine saygılı olmamız, onlara hakarette bulunmamamız ve onları incitmememiz icap eder. Her insan, içinden gelen çeşitli arzularından birini cazip görür ve onu diğerlerine tercih eder. Allah’ın mutlak adaleti olan sünnetullah’ın gereği olarak, insanların iradelerine hürriyet tanımak gerekir. Bu şekilde insanların kültürel anlayışları, demokratik düşünceleri, temiz siyaset anlayışları gelişip oluşur. Hz. Muhammed (sav.) bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Bir insanın kendi anne babasına küfretmesi, büyük günahlardandır.” Yanında bulunanlar, “Ya Resûlallah! İnsan kendi anne babasına küfreder mi?” diye sormuşlar. O, “Evet! İnsan başkalarının anne babasına küfrederse, onlar da onun anne babasına küfrederler. Dolayısı ile o kişi, kendi anne babasına küfretmiş olur.”[4]
Hz. Muhammed (sav.), Medine Vesikasında haber verildiği gibi her insana kendini temsil etme hak ve hürriyetini tanımıştır. Medine siyasetinde, her inanç ve etnik gruplar, kendilerini temsil edip beraber toplumu idare etmişler. İşte bu uygulama, gerçek demokratik uygulamanın en güzel örneğidir.
Herkese selam, saygı ve hürmetler.