Havas Okulu ilmi Genel Makaleler | Esmalar | Vefk & Tılsım | Büyü Fal

Havas ilmi & Gizli ilimler

Havas İlminin Derinliklerine Yolculuk: Kadim Bilgelik ve Gizemli Sırlar

Cin İnsanlara Musallat Olur mu?

Modaratör

Active member
Daha önce “Cinler, Cinciler, Üfürükçüler ve Şeytanlar Kimlerdir?” başlıklı bir makale kaleme almış ve cinler hakkında kısa ve özlü bilgiler vermiştik. Ancak görünen o ki cin problemi hala devam etmekte ve insanlar cinlerle ilgili yarım yamalak “dinî bilgilere/kültürel önyargılara” inanarak hem kendilerine hem de çevrelerine büyük zararlar vermektedir.

Biz o yazımızda kısaca şunları söylemiştik:

Câhiliye dönemindeki cinciler, kendilerinin özel cinlere ve şeytanlara sahip olduklarını, bunların semadan haber getirdiklerini, metafizik âlemle irtibat kurma özeliklerinin kendilerine bahşedildiğini, böylece gaybı bildiklerini iddia eder, insanları buna inandırır ve sömürürlerdi.

Günümüzde de tüm dünyada cinciler, üfürükçüler, büyücüler, muskacılar, falcılar, kâhinler, medyumlar, astrologlar ve benzeri tüm sahtekârlar aynı şeyleri söyleyerek insanları kandırmaya devam etmektedir. Çünkü insanın gaybı öğrenme merakı onu istismara açık hâle getirmekte, böylece hakikatlerden kolayca uzaklaşmalarına neden olmakta, “cin terimi” etrafında oluşturulan korku, mitolojik unsurlarla beslenerek artmakta ve dinî bilgisi yetersiz/noksan insanları esir almaktadır.

İnsanoğlu başına sıkıntılar geldiğinde Yüce Allah’a değil de bu cincilere sığınmakta, üfürükçülerden medet ummakta ve çok büyük bir yanlış yapmaktadır. Dolayısıyla böyle yapan insanların ahiretlerini kaybedecekleri aşikârdır. Çünkü İmam Şâfiî; “Her kim bir cin gördüğünü yahut cinlerle görüştüğünü söylerse yalan söylemiştir; yalan söyleme suçuyla cezalandırılır” diyerek önemli bir gerçeğin altını çizmiştir. Aynı şekilde günümüz İslâm âlimlerinden Prof. Dr. İlyas Çelebi de “cinleri ancak peygamberlerin görebileceğini, son Peygamber Hz. Muhammed’den sonra cinleri gördüğünü iddia edenlerin doğru söylemediğini ve bunlara asla itibar edilemeyeceğini” ifade etmiştir. Tüm bu uyarılara rağmen hâlâ sahtekâr cincilere inanan insanlar da hiç masum değildir ve onlar da çok büyük bir vebal altındadır.

Zira cinlerden geçinen bu namus fukaralarının kast ettiği ve haberleştiklerini söyledikleri “cinler” başka bir âlemde/başka bir boyutta imtihan olmaya devam eden cinlerdir. Söz konusu cinlerin bu dünyaya gelebilmeleri ve insanlarla görüşebilmeleri asla mümkün değildir. Bu görüşmeyi yaptığını iddia edenlerin hepsi istisnasız “şarlatan”, “yalancı” ve “sahtekâr”dır. Bu itibarla Müslüman olduğunu söylediği halde hâlâ cinlerle görüştüğünü iddia eden kişi ya Kur’an ve sünneti bilmemekte ya da bu iki kaynağın emirlerini ciddiye almamaktadır. Nâs Sûresi’ni bir kez daha hatırlamamızda yarar vardır:

“De ki: (Gerek görünen varlık olan şeytanlaşmış) insanlardan ve (gerekse) görünmeyen varlık (olup da) insanların sadırlarında/göğüslerinde (sürekli) onlara (kötü düşünceler) fısıldayan sinsi ayartıcının (insanın nefsine kodlanmış takvâ programına değil de, fucûr yazılımına uygun hareket etmesini isteyen, işi gücü gizli gizli vesvese vermek olan, ama hakikati/Kur’ân’ın ilkelerini duyunca sinen ve susan çok iyi gizlenmiş şeytânî sesin) şerrinden (bitip tükenmek bilmeyen tuzaklarından, hile ve desiselerinden, süslü yalanlarından, yanlış yönlendirmelerinden, dürtüklemelerinden ve kışkırtmalarından) insanların Rabbine, insanların Melikine, insanların İlâhına sığınırım.”[1]

Kanaatimizce insanı kandırmaya ve ayartmaya çalışan, bunun için de sürekli ilginç öneri ve tekliflerde bulunan, yanlışlarını/hezeyanlarını süslü, haklı ve doğru gösteren ve insanın apaçık düşmanı olduğu Kur’ân’da haber verilen “şeytan/vesvâsi’l-hannâs/garûr”, insanın dışında başka bir yerde değil, bizzat “her insanın kendi sadrında/göğsündedir.” Onun orada olmasının temel nedeni insanın imtihan ediliyor olmasıdır. Nitekim onu (İblis) ve dışarıdaki şeytanlaşmış insanları düşman bilen ve onları yenmeyi başaran cenneti hak edecektir.

Bir kez daha ifade edelim ki, Arapçada “cin” teriminin “ateşten yaratılan, akıl ve sorumluluk sahibi olan ve tıpkı insanlar gibi imtihan edilen varlık”, “melek”, “görünmeyen”, “yabancı”, “maharetli/usta/uzman”, “gözle görülmeyen küçük varlık”, “mikrop/virüs/bakteri”, “ilk defa görüldüğünde insanı şaşırtan canlı” ve “çok hızlı hareket eden” gibi çeşitli anlamları vardır.

Kanaatimizce Nâs Sûresi’nde “cin” kavramı “görünmeyen” anlamında kullanılmıştır. Tıpkı aynı kökten gelen “cenin” teriminin de böyle bir kullanımı söz konusudur. Zira “cenin” de anne karnında görünmediği ama varlığı bilindiği için “cenin” olarak adlandırılmıştır. Yine aynı kökten gelen “cünûn (akıl hastalığı/delilik)” ile “cinnet” kavramları da böyledir. Zira bunlar da görünmezler ama varlıkları bilinir; çünkü neden oldukları problemler insanın davranışlarına yansır ve başka insanlar da bunu gözleriyle görürler. Bu nedenle mezkûr sûredeki “cin” kavramına eğer “ateşten yaratılmış ve başka âlemde imtihan edilen akıllı ve sorumluluk sahibi varlıklar” manası verilecek olursa anlam tamamen kaybolur, Kur’an’ın kast etmediği bir sonuca ulaşılır ve Yüce Allah’ın hitabının/mesajının doğru anlaşılması güçleşir. Böylece içinden çıkılması kolay kolay mümkün olmayan problemlerin zuhuruna neden olunur ve cincilerin eline tepe tepe kullanmaları ve insanları aldatmaları için malzeme verilmiş olur.

Dolayısıyla bütün benliğiyle Yüce Allah’a inanıp teslim olmayan, O’ndan geldiğine ve tekrar O’na döneceğini idrak etmeyen ve O’nunla sağlıklı bir ilişki/iletişim/yakınlık kuramayan insanoğlu, “cin” terimiyle neyin kast edildiğini çok iyi bilmek ve anlamak zorundadır. Mutlaka işin doğrusunu öğrenmek ve zihninde oluşan şüpheleri gidermek/izale etmekle görevlidir. Eğer yanlış şeyler öğrenerek “cinlerden” ve “cincilerden medet ummaya” başlamışsa suçlu sadece ve sadece kendisidir. Zira bir insan temiz ve helal olmayan gıdalarla beslenirse kendini zehirler ve hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Aynı şekilde zararlı bilgi/düşünce/inanç/görüş/fikir/ideoloji ile de beslenirse ruhunu kirletir, sağlıklı tefekkürün hakkını veremez, zekâsını köreltir, muhakemesini yok eder, doğru kararlar alamaz ve kendine yazık eder.

Sonuç olarak, dinî metinlerde geçen “cin” teriminin nerede, nasıl, niçin ve hangi anlamda kullanıldığı çok iyi bilinmelidir/öğrenilmelidir. Aksi halde ne Kur’an’ı ne de hadisleri doğru anlamak mümkün olabilir. “Cin” kavramını yanlış anlayarak, onu tek anlama hapsederek, bu zamana kadar ortaya çıkmış hatalı görüşlere itibar ederek, körü körüne bunları savunarak, gerçeğin peşinde koşmayı reddederek ve işin kolayına kaçarak hatada ısrar edenler kaybetmeye mahkûmdur, demiştik.

Daha önce yaptığımız bu uyarıları bir kez daha hatırlattıktan sonra şimdi şu gerçeğin altını kalın çizgilerle tekrar çizelim ki, “cinlerin insanlara musallat olması diye bir şey” asla söz konusu değildir. Bu tür iddialar vahyin aydınlatmadığı Câhiliye zihniyetinin ürünü basit/seviyesiz/bozuk/sapkın/batıl/zararlı/çarpık düşüncelerdir. Nitekim Câhiliye devrinde insanlar cinlerin insanlara musallat olduğuna, cinlerle evlenildiğine, kötü cinlerin insanın üzerine çökebildiğine, onu boğabildiğine, uçurumdan aşağı atabildiğine ve öldürebildiğine inanırlardı. Yine bu devrin insanları, cinlerin gökten bilgi çalıp falcılara, kâhinlere ve arraflara verdiklerine, cinlerin hayvan suretine girebildiğine, özellikle yılan suretinde insanlara göründüklerine inanırlardı.

İşte bu tür yalan yanlış bilgileri hâlâ din diye anlatan bir takım şarlatanlar yüzünden insanlar cinlerden korkmakta ve ruhsal problemler yaşamaktadırlar. Bu tür zırvaların etkisiyle ruhunun çalışma düzenini bozan imanı zayıf kimseler kendi kafalarından cin üretmekte, “halüsinasyonlar görmekte”, açık kalan pencereden içeri giren rüzgârın savurduğu perdenin arkasında cinlerin olabileceğini hayal etmekte, vehimlere kapılmakta ve buna da inanmaktadırlar. Bu hezeyanları dinleyen birtakım cahiller de “bu halüsinasyonları/varsanımları/sanrıları” “cinlerin varlığına delil olarak” getirmekte, cinlerin bu dünyaya gelebilecekleri yalanına “böylesi subjektif/pespaye/indî/zannî şeyleri kanıt olarak” göstermekte, “körler sağırlar birbirini ağırlar” misali birbirlerini avutmakta, bu masalları dinleyen kimi açıkgöz/açgözlü cinciler de; “Sana cin girmiş, sana cin musallat olmuş, onu ben çıkartırım, benim cinlerim var, şu kadar paranı alırım, seni o cinden ancak ben kurtarırım, o cini ben yakarım vs.” diyerek ağlarına düşürdükleri bu gibi cahilleri kandırmakta, maddî ve manevî olarak sömürmektedirler.

Dolayısıyla tüm bunlara sebebiyet verenler Allah indinde kesinlikle sorumlu olduklarını/olacaklarını bilmelidirler. Bir başka ifadeyle Câhiliye zihniyetinden tevarüs eden bu zararlı fikirleri/hurafeleri hâlâ “hadis” diye naklederek cinleri yanlış tanıtanlar da, “âyetleri” çalakalem yorumlayarak cin terimine yanlış anlamlar yükleyenler de, bu eksik ve hatalı bilgileri din diye millete anlatanlar/satanlar da, araştırma zahmetine katlanmadan hemencecik bu hurafelere inananlar da, bütün bunları fırsat bilerek insanları sömüren cinciler de mesuldürler/vebaldedirler. Bu yaptıklarının bedeli her birine mahşer günü mutlaka ama mutlaka sorulacaktır/ödetilecektir.

Ayrıca sebeplere dokundurtmayarak sonuçlardan şikâyetçi olanlar da bu yaşananlar da büyük pay sahibidir ve onlar da bu büyük vebalden kurtulamayacaklardır. Çünkü dokundurtmadıkları bu uydurulmuş yalanlar pek çok gerçeğin üzerini örtmekte ve İslâm dininin de doğru anlaşılmasını güçleştirmektedir. Nitekim sağlam muhakeme ışığında bu sorunları tespit etmeyenler ve eleştirel aklı devre dışı bırakanlar hiçbir zaman değişemezler. Değişemedikleri zaman da gelişemezler. Gelişemeyince de insanlığa hak din İslâm’ın doğru ve güvenilir dinî bilgisini sunamazlar ve böylece hurafelerden de kurtulamazlar.
 
Üst