Sözlükte “bir kenarından diğer kenarına geçmek; rüyayı yorumlamak” anlamlarındaki abr kökünden türeyen ta‘bîr İsmâil Hakkı Bursevî tarafından “uykuda görülen hayalî şekillerden (sûret), dışta meydana gelen enfüsî ve âfâkî durumlardan örneklere sahip şekillere geçmek” diye tanımlanmıştır (Rûḥu’l-beyân, IV, 266). Rüyalarda görülen şeylerin neleri sembolize ettiğini açıklayan ilme tabir (ilm-i ta‘bîr, ilm-i ta‘bîr-i rü’yâ), rüyaları yorumlayanlara muabbir denir. Bu konuda yazılan eserler de ta‘bîr-nâme, ta‘bîrât-ı vukūât, ta‘bîrât-ı rü’yâ, rü’yâ-nâme, vâkıa-nâme, segir-nâme, güzâriş-nâme gibi adlarla anılır. İbn Haldûn’un Muḳaddime, Taşköprizâde’nin Mevzûâtü’l-ulûm ve Kâtib Çelebi’nin Keşfü’ẓ-ẓunûn adlı eserlerinde tabir ilmi ve literatürü geniş yer tutar. Bu ilim, önceden tedbir alma veya müjdeleme bakımından dünya ve âhiret için muteber olan dinî ilimlerden sayılmıştır. Tarihi Asurlular’a (m.ö. 5000) uzanan tâbirnâmeler eski Mısır, Hindistan ve Yunan medeniyetlerinde de mevcuttur. Kâtib Çelebi Keşfü’ẓ-ẓunûn’da Aristo, Eflâtun, Öklid, Batlamyus ve Câlînûs (Galen) gibi şahsiyetlere ait rüyalardan ve tabirlerinden söz eden eserleri kaydeder. Antik rüya tabirciliğinin önemli eseri olan Artemidoros’un Oneirokritikon’u Arapça’ya çevrilince İslâm rüya tabirciliği bundan etkilenmişti. Talmud’un son kısmındaki rüyalarla ilgili paragraflar yahudi kültüründe rüya ve tabirin önemli olduğunu göstermektedir (“Berakoth”, s. 338-341). İncil’de de rüyanın önemine işaret edilmiş ve birçok hıristiyan rüya tabircisi yetişmiştir.
İslâm dininde rüya tabirine önem verildiği Kur’an’da ve hadislerde yer alan bilgilerden anlaşılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yûsuf’a rüya yorumunun öğretildiği (Yûsuf 12/6, 21), Hz. İbrâhim ile Ya‘kūb ve Yûsuf’un gördükleri rüyaları tabir edip ona göre hareket ettikleri (Yûsuf 12/4-6; es-Sâffât 37/102) belirtilir. Hz. Yûsuf’un rüyasını babası Ya‘kūb’un yorumlaması, Hz. Yûsuf’un zindandayken iki gencin ve daha sonra Mısır kralının rüyalarını tabir edişi de Kur’an’da haber verilmektedir (Yûsuf 12/6, 36-37, 41-49, 100). Resûl-i Ekrem’e ilk vahyin sâlih rüya şeklinde gelmesi hadis kitaplarında da rüya ve tabirin yer almasına vesile olmuştur (bk. RÜYA). Rüya tabirinde Hz. Ebû Bekir ile kızı Esmâ, Saîd b. Müseyyeb ve İbn Sîrîn’in adları öne çıkmıştır (Kettânî, I, 199-200; II, 347, 444).
İlk tâbirnâmelerin büyük bir kısmı günümüze ulaşmamakla birlikte yine de İslâm dünyasında bu konudaki literatür oldukça zengindir. İbn Sîrîn’in Kitâbü’l-Cevâmiʿi (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 936; İzmirli İsmail Hakkı, nr. 1500; Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 1170), Ca‘fer es-Sâdık’ın Kitâb fî taʿbîri’r-rüʾyâ’sı (İÜ Ktp., AY, nr. 4646), İbn Kuteybe’nin Taʿbîrü’r-rüʾyâ’sı (Şam 2001), İbn Ebü’d-Dünyâ’nın er-Rüʾyâ’sı (Taʿbîrü’r-rüʾyâ), Nasr b. Ya‘kūb ed-Dîneverî’nin et-Taʿbîrü’l-Ḳādirî fi’l-aḥlâm’ı (Beyrut 1997) bunlardandır. XI ve XIV. yüzyıllar arasında çok sayıda tabircinin adından ve eserinden bahsedilmektedir. Hasan b. Hüseyin el-Hallâl, Ṭabaḳātü’l-muʿabbirîn’de 7500 tabircinin ismini vererek bunlardan 600 kişiyi eserleriyle birlikte tanıtmıştır (Yüksel, s. 93-94). Bu dönemde kaleme alınan tâbirnâmeler arasında Ziyâeddin İbnü’l-Esîr’in Eyyûbî sarayında iken yazdığı eserle Fettâhî’nin manzum Kitâb fî maʿrifeti’l-ḥiyel’i (TSMK, III. Ahmed, nr. 3472), Ebû Tâhir İbrâhim b. Yahyâ b. Gannâm’ın Dürretü’l-aḥlâm fî taʿbîri’l-menâm’ı (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 3922), Zeynüddin İbnü’l-Verdî’nin manzum Elfiyye’si (Bulak 1285), Halîl b. Şâhin’in el-İşârât fî ʿilmi’l-ʿibârât’ı (İÜ Ktp., AY, nr. 35; Süleymaniye Ktp., Beşir Ağa, nr. 128), Abdülganî en-Nablusî’nin 1684’te alfabetik olarak düzenlediği Taʿṭîrü’l-enâm fî taʿbîri’l-menâm’ını (Kahire 1275) saymak mümkündür. İslâm kültüründe Hz. Ya‘kūb ile Dânyâl’in muabbir oldukları kabul edilmektedir. Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh döneminde (775-785) her şeyi iyiye yorma ve tabircileri ödüllendirme yaygın hale gelmiştir (Schimmel, s. 68). Öte yandan muabbirlerin çeşitli ilimleri bilmesi, dinler, mezhepler ve topluluklarla ilgili âdet ve gelenekler hakkında bilgi sahibi olması gerektiği ileri sürülmüştür.
Türk kültüründe rüya ve tabir hem İslâmiyet’ten önce hem de sonraki dönemde büyük önem taşımıştır. Uygur Türeyiş, Oğuz Kağan ve Dede Korkut destanlarında rüya önemli bir unsur olarak yer almıştır (Tören, XX [1997], s. 416). Kutadgu Bilig’de rüya tabiriyle ilgili müstakil bir bölüm vardır (4366-4375. beyitler). Türk edebiyatındaki tâbirnâmelerin çoğu Arapça’dan tercümedir. İbn Sîrîn ve Ca‘fer es-Sâdık’ın tâbirnâmeleri Türkçe’ye ilk çevrilenlerdir (Erdoğan, Türkçe Rüya Tabirnameleri, s. 3). Ayrıca Özbekçe, Başkırtça ve diğer Orta Asya dillerinde tâbirnâmeler yazılmıştır (Schimmel, s. 29). Agâh Sırrı Levend tâbirnâmeleri edebî türler arasında didaktik eser olarak kabul eder. Başvuru kitabı olarak kullanıldıklarından sade bir dille yazılan bu eserler söz varlığı ve halk inançları bakımından zengin kaynaklardır. Manzum olanlarına rastlanmakla birlikte tâbirnâmelerin çoğu mensurdur. Bu eserler müstakil kitaplar halinde veya kıyafetnâme yahut tasavvufî bir eser içerisinde derkenar ya da bölüm şeklinde bulunabilir. Cönk, mecmua ve risâlelerin içinde de rüya tabirlerine yer verilir. Nitekim Tûtînâme ve binbir gece masalları rüya unsurları içerir. Tâbirnâmelerin ekserisi tasavvufî mahiyettedir (DİA, XXXV, 309-310). Meselâ Halvetîlik’te rüyaya büyük önem verilir. Bu türden tâbirnâmeler arasında rüya günlükleri (Schimmel, s. 29) ve gördükleri rüyaları mektupla şeyhlerine bildiren dervişlerin aldıkları cevaplardan meydana gelenleri vardır. Üsküplü Asiye Hatun’un 1640’ta yazdığı eser bu türdendir (Kafadar, s. 123-191). Rüyaların günlük hayatla ilgisi Aşçı İbrâhim Dede’nin XIX. yüzyıla ait eserinden öğrenilmektedir (Aşçı Dede’nin Hatıraları: Çok Yönlü Bir Sufinin Gözüyle Son Dönem Osmanlı Hayatı [haz. Mustafa Koç – Eyyüp Tanrıverdi], İstanbul 2006).
İslâm dininde rüya tabirine önem verildiği Kur’an’da ve hadislerde yer alan bilgilerden anlaşılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yûsuf’a rüya yorumunun öğretildiği (Yûsuf 12/6, 21), Hz. İbrâhim ile Ya‘kūb ve Yûsuf’un gördükleri rüyaları tabir edip ona göre hareket ettikleri (Yûsuf 12/4-6; es-Sâffât 37/102) belirtilir. Hz. Yûsuf’un rüyasını babası Ya‘kūb’un yorumlaması, Hz. Yûsuf’un zindandayken iki gencin ve daha sonra Mısır kralının rüyalarını tabir edişi de Kur’an’da haber verilmektedir (Yûsuf 12/6, 36-37, 41-49, 100). Resûl-i Ekrem’e ilk vahyin sâlih rüya şeklinde gelmesi hadis kitaplarında da rüya ve tabirin yer almasına vesile olmuştur (bk. RÜYA). Rüya tabirinde Hz. Ebû Bekir ile kızı Esmâ, Saîd b. Müseyyeb ve İbn Sîrîn’in adları öne çıkmıştır (Kettânî, I, 199-200; II, 347, 444).
İlk tâbirnâmelerin büyük bir kısmı günümüze ulaşmamakla birlikte yine de İslâm dünyasında bu konudaki literatür oldukça zengindir. İbn Sîrîn’in Kitâbü’l-Cevâmiʿi (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 936; İzmirli İsmail Hakkı, nr. 1500; Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 1170), Ca‘fer es-Sâdık’ın Kitâb fî taʿbîri’r-rüʾyâ’sı (İÜ Ktp., AY, nr. 4646), İbn Kuteybe’nin Taʿbîrü’r-rüʾyâ’sı (Şam 2001), İbn Ebü’d-Dünyâ’nın er-Rüʾyâ’sı (Taʿbîrü’r-rüʾyâ), Nasr b. Ya‘kūb ed-Dîneverî’nin et-Taʿbîrü’l-Ḳādirî fi’l-aḥlâm’ı (Beyrut 1997) bunlardandır. XI ve XIV. yüzyıllar arasında çok sayıda tabircinin adından ve eserinden bahsedilmektedir. Hasan b. Hüseyin el-Hallâl, Ṭabaḳātü’l-muʿabbirîn’de 7500 tabircinin ismini vererek bunlardan 600 kişiyi eserleriyle birlikte tanıtmıştır (Yüksel, s. 93-94). Bu dönemde kaleme alınan tâbirnâmeler arasında Ziyâeddin İbnü’l-Esîr’in Eyyûbî sarayında iken yazdığı eserle Fettâhî’nin manzum Kitâb fî maʿrifeti’l-ḥiyel’i (TSMK, III. Ahmed, nr. 3472), Ebû Tâhir İbrâhim b. Yahyâ b. Gannâm’ın Dürretü’l-aḥlâm fî taʿbîri’l-menâm’ı (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 3922), Zeynüddin İbnü’l-Verdî’nin manzum Elfiyye’si (Bulak 1285), Halîl b. Şâhin’in el-İşârât fî ʿilmi’l-ʿibârât’ı (İÜ Ktp., AY, nr. 35; Süleymaniye Ktp., Beşir Ağa, nr. 128), Abdülganî en-Nablusî’nin 1684’te alfabetik olarak düzenlediği Taʿṭîrü’l-enâm fî taʿbîri’l-menâm’ını (Kahire 1275) saymak mümkündür. İslâm kültüründe Hz. Ya‘kūb ile Dânyâl’in muabbir oldukları kabul edilmektedir. Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh döneminde (775-785) her şeyi iyiye yorma ve tabircileri ödüllendirme yaygın hale gelmiştir (Schimmel, s. 68). Öte yandan muabbirlerin çeşitli ilimleri bilmesi, dinler, mezhepler ve topluluklarla ilgili âdet ve gelenekler hakkında bilgi sahibi olması gerektiği ileri sürülmüştür.
Türk kültüründe rüya ve tabir hem İslâmiyet’ten önce hem de sonraki dönemde büyük önem taşımıştır. Uygur Türeyiş, Oğuz Kağan ve Dede Korkut destanlarında rüya önemli bir unsur olarak yer almıştır (Tören, XX [1997], s. 416). Kutadgu Bilig’de rüya tabiriyle ilgili müstakil bir bölüm vardır (4366-4375. beyitler). Türk edebiyatındaki tâbirnâmelerin çoğu Arapça’dan tercümedir. İbn Sîrîn ve Ca‘fer es-Sâdık’ın tâbirnâmeleri Türkçe’ye ilk çevrilenlerdir (Erdoğan, Türkçe Rüya Tabirnameleri, s. 3). Ayrıca Özbekçe, Başkırtça ve diğer Orta Asya dillerinde tâbirnâmeler yazılmıştır (Schimmel, s. 29). Agâh Sırrı Levend tâbirnâmeleri edebî türler arasında didaktik eser olarak kabul eder. Başvuru kitabı olarak kullanıldıklarından sade bir dille yazılan bu eserler söz varlığı ve halk inançları bakımından zengin kaynaklardır. Manzum olanlarına rastlanmakla birlikte tâbirnâmelerin çoğu mensurdur. Bu eserler müstakil kitaplar halinde veya kıyafetnâme yahut tasavvufî bir eser içerisinde derkenar ya da bölüm şeklinde bulunabilir. Cönk, mecmua ve risâlelerin içinde de rüya tabirlerine yer verilir. Nitekim Tûtînâme ve binbir gece masalları rüya unsurları içerir. Tâbirnâmelerin ekserisi tasavvufî mahiyettedir (DİA, XXXV, 309-310). Meselâ Halvetîlik’te rüyaya büyük önem verilir. Bu türden tâbirnâmeler arasında rüya günlükleri (Schimmel, s. 29) ve gördükleri rüyaları mektupla şeyhlerine bildiren dervişlerin aldıkları cevaplardan meydana gelenleri vardır. Üsküplü Asiye Hatun’un 1640’ta yazdığı eser bu türdendir (Kafadar, s. 123-191). Rüyaların günlük hayatla ilgisi Aşçı İbrâhim Dede’nin XIX. yüzyıla ait eserinden öğrenilmektedir (Aşçı Dede’nin Hatıraları: Çok Yönlü Bir Sufinin Gözüyle Son Dönem Osmanlı Hayatı [haz. Mustafa Koç – Eyyüp Tanrıverdi], İstanbul 2006).