Havas Okulu ilmi Genel Makaleler | Esmalar | Vefk & Tılsım | Büyü Fal

Havas ilmi & Gizli ilimler

Havas İlminin Derinliklerine Yolculuk: Kadim Bilgelik ve Gizemli Sırlar

Mânadan Maddeye, Hâlden Taşa, Sözden Nakışa

Modaratör

Active member
İnsan bilinci, evreni ve içinde mevcut olan fizik yahut metafizik hadiseleri iki yolla algılar. İlki, beş duyu organıyla doğrudan kavranan zahirî anlamdır. İkincisi ise nesne ve olayların birincil anlamlarının ötesine geçerek onların derinliklerindeki mânayı çözümleme imkânı sunan dolaylı düşüncedir. Bu noktada sembol, alegori, imge ve mecaz gibi birbirlerinin yerine kullanılan; ancak aralarında nüanslar olan kavramlar devreye girer. Alegori, soyut ve anlaşılması güç fikirleri somutlaştırmak için kullanılan bir tür çeviri yöntemidir. Günlük hayatımızdaki benzetmeler ve işaretlerin alegorik bir yapı sunduğunu söylemek mümkündür. Sembol ise daha ziyade beşerî tecrübe ile kavranamayacak uhrevî, tabiatüstü, eskatolojik meselelerin anlamına işaret eder. Carl Gustav Jung sembolü, “İzafî olarak bilinmeyen ve daha açık veya karakteristik bir biçimde isimlendiremediğimiz bir şeyin en iyi figürü” olarak tanımlar.[1] Bu yaklaşıma göre metafizik hadiselerin yanı sıra somut düzlemde doğrudan karşılığı olmayan ahlakî unsurların ve değerlerin izahında da semboller hayati bir rol oynar. Bu bağlamda semboller, inanç sistemlerinin ve ondan beslenen mukaddes sanatların (ars sacra) temel yapı taşlarından biri olarak karşımıza çıkar. İslam sanatında manevi düşünceyi derinlemesine işleyen eserleriyle tanınan Titus Burckhardt sembolizmi, yaratılışın (hilkat) ve ilahî vahyin esası olarak kabul eder.[2] Kur’ân-ı Kerim’de kesinlik ifade eden muhkem âyetlerin yanı sıra Allah’ın nûru gibi, beşerî tecrübeyle kavranamayacak meselelerin teşbih ve mecazi anlatım unsurları ile izah edildiği âyetler mevcuttur. Nitekim Nûr Sûresi 35. âyet-i kerîmede Allah’ın nûru, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek zeytin ağacından olan cam bir kandile benzetilmiştir. Âyetin devamında Yüce Allah, bunun insanlar için verilmiş bir misal olduğunu zikretmektedir. Böylece Allah Teâla’nın, kullarına varlığın ilke ve kaidelerini misaller vererek açıkladığı ve bunun Kur’ânî bir metot olduğu anlaşılmaktadır. Çoğu zaman sembolik mahiyet ve metindeki semantik ilişki, kıssalarda dile getirilenlerin görünür anlamından çok daha önemli olabilmektedir. Bu özellik İslam sanatının ve tasavvufun temellerini oluşturan sembolizmi anlamak için kritik bir ipucu sunar.

İslamî ilimler içerisinde sembolik dilin en yaygın kullanıldığı alan kuşkusuz tasavvuftur. Tasavvuf, görünmeyen âlemle teması ifade etmenin yanı sıra insanın zihninde beliren temel metafizik sorulara kendi usulünce cevaplar veren bir yoldur. Bu yol, mecazlarla örülü bir anlatım üslûbunu içerir. Hâlihazırda insanın algısını yeterince zorlayan bâtıni konular, tasavvufun sembolik dilinde ete kemiğe bürünür. Diğer bir ifadeyle sembolizmin mecazi dili, tasavvuf edebiyatının istifade ettiği başlıca enstrümandır.

Benzer bir durum sanat eserleri için de geçerlidir. İslam sanatını temel aldığımızda kullanılan malzemenin maddi değerinden ve ortaya konulan eserin fiziki özelliklerinden ziyade onun ifade ettiği anlam ön plandadır. Söz gelimi bir Mushaf-ı Şerîf, altınla tezhiplendiği için kıymetli değildir; aksine kâinatın en kıymetli sözlerini bünyesinde barındırdığı için altınla tezhiplenmektedir. Bu yönüyle dinî sanat aynı zamanda bir tecellidir. Zira müzeyyen bir taç kapı, sembolik boyutta cennete açılan bir kapı; cami duvarına kalem işi ile nakşedilen terazi motifi, henüz tecrübe edilmemiş hesap gününün tasviridir. Böylece tasavvufun da dili olan soyut fikirleri benzetme ve mecazlar/metaforlar yoluyla anlatma eğilimi, sanatın sembolik dilinde motifler/figürler vasıtasıyla karşılık bulur.
 
Üst