Anaların Hür Olarak Doğurduğu İnsanları Ne Zamandan Beri Köleleştirdiniz.
Hz. Ömer
Kur’an’daki Bazı Hitapların Kullanılmasındaki Sırlara Yolculuk
Ey İnsanlar!
Ey Müslümanlar!
Ey Mü’minler!
Ey İnananlar!
Kur’an’da, Ey İnsanlar! … Ey İman Edenler!… Ey Müminler, … Ey Müslümanlar! şeklinde doğrudan veya dolaylı (zımni) hitaplara (nidalara) rastlanır. Desene Rabbimiz kullarının bütününü muhatap alıyor. Aman Allah’ım bu ne büyük bir şereftir. Bakışını ufuklara çevi- ren kullarına ne büyük bir rahmettir, şefkattir. Bu hitapların muhatapları arasında hiç kuskusuz ciddi farkındalık bulunmaktadır. Öncelikle
Ey İnsanlar! hitabını ele almak isterim.
Rabbimiz bu hitabıyla kullarına hiç bir ayrım yapmaksızın sesleniyor. Hiç şüphesiz bu hitabıyla Kur’ân, bütün insanlık için gönderilmiş olduğuna vurgu yapıyor. Kur’ân bütün insanlık için hidayet kaynağıdır. Kur’ân’ın hidayet kaynağı olmasından maksat, Kur’ân’ın insanlığa doğru yolu göstermesini ifade eder. Bu yol ki sıratı müstakim yoludur. Kur’ân bütün insanlığı, bu sırat-ı müstakim, Hanif dini olan, İbrahim’i yola çağırmaktadır. Desene Kur’ân, insanlığın temel yasasıdır.
Kur’ân, insanlığa itikat, ibadet ve ahlaki esasların genel çerçevesini çizmiştir. Vicdani hukukun düzenini sağlamıştır. Kur’ân’daki bu çağrılara bakıldığında yeryüzünde hemen her türlü insanın varlığına ve yaşama hakkının korunmasına dikkat çekmiştir. Kur’ân, meleklerin insan hakkındaki iyi ve kötü serzenişlerini adeta doğrular niteliktedir. Hani melekler, “Rabbimiz sen yeryüzünde kan dökecek, kötülük yapacak insan mı yaratacaksın” demişlerdi. Evet insanı (Ademi) yaratacağım, o insanın fıtratında, şeytan ve rahmana meyilli iki yön bulunacaktır. Keza ayetin ifadesiyle serbest piyasa gibi her tür insan varlığının, pratikte ilahi otorite tarafından teminat altına alınmıştır. Her insan güvence altındadır. Hiçbir insan, kısası gerektiren veya zorunlu savaş durumu dışında hiç bir insanı (Müslim veya gayri Müslim insanı) öldüremez. Ancak hata insan içindir. İnsan kasti olarak her ne sebeple olursa olsun, insan öldürürse, öldüren ebedi cehennemdedir. Desene bağa çevirdim gözümü, arısı var, balı var. Dağa çevirdim gözümü, dikeni var, gülü var. (ARIZIN YADIYLA NEMNAK OLSA MÜJGANIM NE OLA. ZAYİ OLMAZ GÜL TEMENNASIYLA VERMEK HARE SU.
Din özgürlüktür. Özgürlük, bir olan Allaha kulluktur. Dileyen ona iman eder, dileyen inkâr eder. Dinde zorlama yoktur. Kur’ân’ın bu hitap tarzından bunu anlıyoruz. Burada üst iradenin cüzi iradeye tanıdığı bir ruhsatın varlığını görüyoruz. Kur’ân’daki bu hitap tarzları iyi anlaşılması gerekmektedir. Kur’ân, korku kültürünü değil sevgi kültürü esas almıştır.
Peygamber (sav) seven ve O’na inananlar, tarihte sevgi kültürünü hâkim kılmışlardır. Peygamberimizin (sav)de Kur’ân’ın bu hitap tarzını veda hutbesinde de görüyoruz. Kendini dinleyenlerin ekserisi Müslümanlarken o bütün insanları muhatap almıştır. Peygamberimizin veda haccındaki bu hitap tarzının, hac ibadetinin sadece Müslümanlara has kadim bir gelenek olmadığının bir göstergesi olabileceği gibi özelde Müslümanların kastedilmiş olabileceği de muhtemeldir.
Bu evrensel mesaj, Resulü tarafından da sürdürülmüş tebliğe umde yapılmıştır. Bu hitap tarzı “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin derin okunuşudur. Özgür ortamda hak, batıla mutlaka galip gelecektir. Keza Hz. Ebu Bekir Halife olunca ilk hutbesinde de bu hitabı kullandığını görmekteyiz. Bu hitap tarzından bir kâmil devletin içerisinde Müslim veya gayri Müslim her tür vatandaşın olabileceğine, özgürce yasayabileceklerini ifade eden evrensel ilkenin devamı niteliğindedir.
En güzel dost ve arkadaşı olan bu güzel insanın da bu evrensel mesajı vermesi de tesadüfi olamaz. Bu evrensel temel ilke yurtta sulh ve dünyada sulh yolunu gösteren, adalete fırsat veren serbest inanç politikasının, serbest rekabet ortamının oluşturulmasıdır. “Hak gelince batıl zail olur” inanç ilkesinin anayasal normudur. Bu anayasal temel inanç felsefesinin pratik uygulamasını, Hz. Peygamber (sav) devletini kurarken de göstermiştir. Her inanç gurubunun inandığı şekilde yaşama teminatı veren, evrensel bu ilkeyi hayata geçirmiştir. İslam dini tehlike yağmurlarına karşı adeta insanlığa bir şemsiye açmıştır. Açılan bu şemsiye altında her inanç gurubu rahatlıkla kendini bulabileceği, özgürlükçü bir ilke esas alınarak gösterilmiştir.
Yeryüzünde Allah’ın kullarının özgürce imtihana tabi tutulması gerektiğinin pratik göstergesidir. Medine site devletini kurarken o gün adına laiklik denmese de her inanç gurubunun kendi inancını yaşaması, kendi iç hukuklarında özgür olmasını, eğer aralarında ihtilaf vuku bulduğunda adil ve elim bir insan olarak Hz Muhammed’e (sav) geldikleri, tarihi kayıtlarda mervidir.
İnsanlığın bir arada yasama projesi, ister laiklik, ister adil düzen, isterse de hakça düzen kavramları kullanılarak ifade edilsin; sonunda insanların inandıkları şekilde yaşama teminatı veren bir düzen önerilmiştir. Bu düzende taraflara, inanan veya inanmayanlar arasında sosyal adalet ilkelerini hâkim kılmanın esasları gösterilmiştir. Bu kadim evrensel geleneği, Müslüman toplumlarda kültürlerine hâkim kılmışlardır. Bu adaletin pratikte inanç bazında da sağlanması, bizleri tarih boyunca “kilise, havra ve CAMİ” üçlüsünü birbirlerine adeta üçgen yapmıştır.
Allah’ın Peygamberleri hususunda hiçbir ayrım gözetmemeyi ve ötekileştirmeyi de yasaklamıştır. Böylece semavi dinler arası sosyal barış sağlanmıştır. Kudüs örneği bunlardan biridir. Ancak Yahudiler bu sosyal barışı bugün tekrar bozma pesindedirler. (MESCİDİ AKSA / CAMİ- KİLİSE- HAVRA) GARİPTİR MÜSLÜMANLAR LAİKLİK, DEMOKRASİ KONUSUNDA DA KAVRAM DÖVÜŞÜNE BAŞLAMIŞLARDIR. KAVRAMLAR SÜNGER GİBİDİR. KULLANILDIĞI SUYU İÇİNE ÇEKERLER) DESENE İNSAN ZİHNİ BİR SÜNGER GİBİDİR)
Kur’ân’daki ikinci hitap tarzı ayetlerin içeriğindeki Ey Müslümanlar!
hitabıdır.
bu hitap tarzında idaresi altında bulunan vatandaşların devletin kanunlarına boyun eğilmesini ve teslimiyeti ifade etmektedir.
Bedevinin birinin bizde iman ettik sözüne istinaden iman etmediniz. Siz sadece idari makama boyun eğdiniz. Güvenliğiniz için İslâm’a girdiniz, zorunlu bir teslimiyette bulundunuz. Keza
Müslümanlara bile “Ey iman edenler, iman ediniz’ diyerek iman edenle, Müslüman olanı birbirinden ayırmaktadır.
Ey İman edenler imanınız söylemde kalmasın, eyleme geçilsin vurgusu yapılmıştır. Ayette Allaha, Resulüne ve Kitabına ve indirilen kitaplarına ve ahiret gününe imana davet edilerek bütün dinleri kapsayacak, İslâm dinin evrenselliğine dikkat çekilmiştir. Desene “her mümin Müslimdir, fakat her Müslim mümin değildir” öngörüsünü çıkarabiliriz. MODASI GEÇMEYEN TEK ELBİSE KEFENDİR. (BİRLİKTE YAŞAM PROJESİ / ADALET VE LİYAKAT ANAYASAL İLKESİ)
Ey iman edenler hitabından ise müminlere yönelik özel bir hitabın varlığını anlıyoruz. Ey İman edenler hitabına bakıldığında mü’min olanların (yapması veya yapmaması gereken) ilkelere dikkat çekmiştir. Müminlere şeref katan bu hitap tarzı özel bir topluluğa teşvik unsuru taşımaktadır.
Desene bugün bütün sorun, mahalle baskısı yapılarak, kavramlarımızı çalıp farklı kavramlarla karşımıza çıkıp kavram dövüşü yapanlardır. Klasik kavramlar hem daha sağlıklı hem de kabullenilmesi daha kolaydır. Ancak mahiyetleri aynı olan farklı kavramlarla ifade edilen kavram ve kurumların barışına ihtiyaç vardır. (LAİKLİK / ADİL DÜZEN / HAKÇA DÜZEN) 2023 YILININ İNSANLIGA HUZUR GETİRMESİ DİLEĞİYLE) Saygılarımla.
Hz. Ömer
Kur’an’daki Bazı Hitapların Kullanılmasındaki Sırlara Yolculuk

Ey İnsanlar!

Ey Müslümanlar!

Ey Mü’minler!

Ey İnananlar!
Kur’an’da, Ey İnsanlar! … Ey İman Edenler!… Ey Müminler, … Ey Müslümanlar! şeklinde doğrudan veya dolaylı (zımni) hitaplara (nidalara) rastlanır. Desene Rabbimiz kullarının bütününü muhatap alıyor. Aman Allah’ım bu ne büyük bir şereftir. Bakışını ufuklara çevi- ren kullarına ne büyük bir rahmettir, şefkattir. Bu hitapların muhatapları arasında hiç kuskusuz ciddi farkındalık bulunmaktadır. Öncelikle

Ey İnsanlar! hitabını ele almak isterim.
Rabbimiz bu hitabıyla kullarına hiç bir ayrım yapmaksızın sesleniyor. Hiç şüphesiz bu hitabıyla Kur’ân, bütün insanlık için gönderilmiş olduğuna vurgu yapıyor. Kur’ân bütün insanlık için hidayet kaynağıdır. Kur’ân’ın hidayet kaynağı olmasından maksat, Kur’ân’ın insanlığa doğru yolu göstermesini ifade eder. Bu yol ki sıratı müstakim yoludur. Kur’ân bütün insanlığı, bu sırat-ı müstakim, Hanif dini olan, İbrahim’i yola çağırmaktadır. Desene Kur’ân, insanlığın temel yasasıdır.
Kur’ân, insanlığa itikat, ibadet ve ahlaki esasların genel çerçevesini çizmiştir. Vicdani hukukun düzenini sağlamıştır. Kur’ân’daki bu çağrılara bakıldığında yeryüzünde hemen her türlü insanın varlığına ve yaşama hakkının korunmasına dikkat çekmiştir. Kur’ân, meleklerin insan hakkındaki iyi ve kötü serzenişlerini adeta doğrular niteliktedir. Hani melekler, “Rabbimiz sen yeryüzünde kan dökecek, kötülük yapacak insan mı yaratacaksın” demişlerdi. Evet insanı (Ademi) yaratacağım, o insanın fıtratında, şeytan ve rahmana meyilli iki yön bulunacaktır. Keza ayetin ifadesiyle serbest piyasa gibi her tür insan varlığının, pratikte ilahi otorite tarafından teminat altına alınmıştır. Her insan güvence altındadır. Hiçbir insan, kısası gerektiren veya zorunlu savaş durumu dışında hiç bir insanı (Müslim veya gayri Müslim insanı) öldüremez. Ancak hata insan içindir. İnsan kasti olarak her ne sebeple olursa olsun, insan öldürürse, öldüren ebedi cehennemdedir. Desene bağa çevirdim gözümü, arısı var, balı var. Dağa çevirdim gözümü, dikeni var, gülü var. (ARIZIN YADIYLA NEMNAK OLSA MÜJGANIM NE OLA. ZAYİ OLMAZ GÜL TEMENNASIYLA VERMEK HARE SU.
Din özgürlüktür. Özgürlük, bir olan Allaha kulluktur. Dileyen ona iman eder, dileyen inkâr eder. Dinde zorlama yoktur. Kur’ân’ın bu hitap tarzından bunu anlıyoruz. Burada üst iradenin cüzi iradeye tanıdığı bir ruhsatın varlığını görüyoruz. Kur’ân’daki bu hitap tarzları iyi anlaşılması gerekmektedir. Kur’ân, korku kültürünü değil sevgi kültürü esas almıştır.
Peygamber (sav) seven ve O’na inananlar, tarihte sevgi kültürünü hâkim kılmışlardır. Peygamberimizin (sav)de Kur’ân’ın bu hitap tarzını veda hutbesinde de görüyoruz. Kendini dinleyenlerin ekserisi Müslümanlarken o bütün insanları muhatap almıştır. Peygamberimizin veda haccındaki bu hitap tarzının, hac ibadetinin sadece Müslümanlara has kadim bir gelenek olmadığının bir göstergesi olabileceği gibi özelde Müslümanların kastedilmiş olabileceği de muhtemeldir.
Bu evrensel mesaj, Resulü tarafından da sürdürülmüş tebliğe umde yapılmıştır. Bu hitap tarzı “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin derin okunuşudur. Özgür ortamda hak, batıla mutlaka galip gelecektir. Keza Hz. Ebu Bekir Halife olunca ilk hutbesinde de bu hitabı kullandığını görmekteyiz. Bu hitap tarzından bir kâmil devletin içerisinde Müslim veya gayri Müslim her tür vatandaşın olabileceğine, özgürce yasayabileceklerini ifade eden evrensel ilkenin devamı niteliğindedir.
En güzel dost ve arkadaşı olan bu güzel insanın da bu evrensel mesajı vermesi de tesadüfi olamaz. Bu evrensel temel ilke yurtta sulh ve dünyada sulh yolunu gösteren, adalete fırsat veren serbest inanç politikasının, serbest rekabet ortamının oluşturulmasıdır. “Hak gelince batıl zail olur” inanç ilkesinin anayasal normudur. Bu anayasal temel inanç felsefesinin pratik uygulamasını, Hz. Peygamber (sav) devletini kurarken de göstermiştir. Her inanç gurubunun inandığı şekilde yaşama teminatı veren, evrensel bu ilkeyi hayata geçirmiştir. İslam dini tehlike yağmurlarına karşı adeta insanlığa bir şemsiye açmıştır. Açılan bu şemsiye altında her inanç gurubu rahatlıkla kendini bulabileceği, özgürlükçü bir ilke esas alınarak gösterilmiştir.
Yeryüzünde Allah’ın kullarının özgürce imtihana tabi tutulması gerektiğinin pratik göstergesidir. Medine site devletini kurarken o gün adına laiklik denmese de her inanç gurubunun kendi inancını yaşaması, kendi iç hukuklarında özgür olmasını, eğer aralarında ihtilaf vuku bulduğunda adil ve elim bir insan olarak Hz Muhammed’e (sav) geldikleri, tarihi kayıtlarda mervidir.
İnsanlığın bir arada yasama projesi, ister laiklik, ister adil düzen, isterse de hakça düzen kavramları kullanılarak ifade edilsin; sonunda insanların inandıkları şekilde yaşama teminatı veren bir düzen önerilmiştir. Bu düzende taraflara, inanan veya inanmayanlar arasında sosyal adalet ilkelerini hâkim kılmanın esasları gösterilmiştir. Bu kadim evrensel geleneği, Müslüman toplumlarda kültürlerine hâkim kılmışlardır. Bu adaletin pratikte inanç bazında da sağlanması, bizleri tarih boyunca “kilise, havra ve CAMİ” üçlüsünü birbirlerine adeta üçgen yapmıştır.
Allah’ın Peygamberleri hususunda hiçbir ayrım gözetmemeyi ve ötekileştirmeyi de yasaklamıştır. Böylece semavi dinler arası sosyal barış sağlanmıştır. Kudüs örneği bunlardan biridir. Ancak Yahudiler bu sosyal barışı bugün tekrar bozma pesindedirler. (MESCİDİ AKSA / CAMİ- KİLİSE- HAVRA) GARİPTİR MÜSLÜMANLAR LAİKLİK, DEMOKRASİ KONUSUNDA DA KAVRAM DÖVÜŞÜNE BAŞLAMIŞLARDIR. KAVRAMLAR SÜNGER GİBİDİR. KULLANILDIĞI SUYU İÇİNE ÇEKERLER) DESENE İNSAN ZİHNİ BİR SÜNGER GİBİDİR)
Kur’ân’daki ikinci hitap tarzı ayetlerin içeriğindeki Ey Müslümanlar!

hitabıdır.

bu hitap tarzında idaresi altında bulunan vatandaşların devletin kanunlarına boyun eğilmesini ve teslimiyeti ifade etmektedir.

Bedevinin birinin bizde iman ettik sözüne istinaden iman etmediniz. Siz sadece idari makama boyun eğdiniz. Güvenliğiniz için İslâm’a girdiniz, zorunlu bir teslimiyette bulundunuz. Keza

Müslümanlara bile “Ey iman edenler, iman ediniz’ diyerek iman edenle, Müslüman olanı birbirinden ayırmaktadır.
Ey İman edenler imanınız söylemde kalmasın, eyleme geçilsin vurgusu yapılmıştır. Ayette Allaha, Resulüne ve Kitabına ve indirilen kitaplarına ve ahiret gününe imana davet edilerek bütün dinleri kapsayacak, İslâm dinin evrenselliğine dikkat çekilmiştir. Desene “her mümin Müslimdir, fakat her Müslim mümin değildir” öngörüsünü çıkarabiliriz. MODASI GEÇMEYEN TEK ELBİSE KEFENDİR. (BİRLİKTE YAŞAM PROJESİ / ADALET VE LİYAKAT ANAYASAL İLKESİ)
Ey iman edenler hitabından ise müminlere yönelik özel bir hitabın varlığını anlıyoruz. Ey İman edenler hitabına bakıldığında mü’min olanların (yapması veya yapmaması gereken) ilkelere dikkat çekmiştir. Müminlere şeref katan bu hitap tarzı özel bir topluluğa teşvik unsuru taşımaktadır.
Desene bugün bütün sorun, mahalle baskısı yapılarak, kavramlarımızı çalıp farklı kavramlarla karşımıza çıkıp kavram dövüşü yapanlardır. Klasik kavramlar hem daha sağlıklı hem de kabullenilmesi daha kolaydır. Ancak mahiyetleri aynı olan farklı kavramlarla ifade edilen kavram ve kurumların barışına ihtiyaç vardır. (LAİKLİK / ADİL DÜZEN / HAKÇA DÜZEN) 2023 YILININ İNSANLIGA HUZUR GETİRMESİ DİLEĞİYLE) Saygılarımla.