Havas Okulu ilmi Genel Makaleler | Esmalar | Vefk & Tılsım | Büyü Fal

Havas ilmi & Gizli ilimler

Havas İlminin Derinliklerine Yolculuk: Kadim Bilgelik ve Gizemli Sırlar

KUR'AN İLİMLERİ BAĞLAMINDA HAVASSU'L KUR'AN

Modaratör

Active member
İnsanlara dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösteren Kur’ân, indirildiği dönemden itibaren üzerinde en çok araştırma yapılan kitap olmuş; hatta doğrudan Kur’ân’ın anlaşılması için “Kur’ân İlimleri” denilen ilimler tesis edilmiştir. Kur’ân ilimleri, çeşitli açılardan Kur’ân’ı araştıran, Kur’ân metnine hizmet eden ya da Kur’ân metnine istinad eden her ilmi içine almaktadır. Istılahî anlamda Kur’ân’a dayanan ve araştırmacının Kur’ân’ı doğru bir şekilde anlamasını kolaylaştıran ilimlerin tamamına ıtlak edilmektedir.3 Kur’ân ilimleri denilince en çok bahsi geçen ilimler Resm-i Osmanî, Tefsir, Kıraat, Mekkî-Medenî, Esbâb-ı Nüzûl, Nâsıh-Mensûh, İ’câzu’l-Kur’ân, İ’râbu’l-Kur’ân ve lügat ilimleridir. Suyûtî (ö. 911/1505) Kur’ân ilimlerinin çeşitliliğini genişleterek astronomi, hendese, tıp vb bunlara dâhil ederken Ebû Bekr İbnu’l-Arabî (ö.543/1148) Kur’ân kelimelerinin zâhir, bâtın, had ve matla’ olmak üzere dört veche sahip olduğu anlayışına dayanarak Kur’ân ilimlerinin sayısını yetmiş yedi bin dört yüz elli olarak belirler.4 Bu tür yaklaşımlar Kur’ân’ı anlamada faydalanılabilecek ilimlerde esnek olunabileceğini akla getirse de Kur’ân ilimlerinin tedvinini göz önünde tuttuğumuzda erken dönemlerde telif edilen eserlerin aynı zamanda birinci dereceden Kur’ân ilimlerinin neler olduğunu bize göstermektedir. Buna göre birinci derecede Kur’ân ilimleri Kur’ân’ın Nüzûlu, Cem’i, İstinsahı ile Tefsir, Kıraat, Garîbu’l-Kur’ân, Nâsıh-Mensûh, Esbâb-ı Nüzûl, Mekkî-Medenî, Müşkilu’l-Kur’ân, İ’râbu’l-Kur’ân, İ’câzu’l-Kur’ân ve Meâni’l-Kur’ân gibi ilimlerdir. Havâssu’l-Kur’ân ise telif bakımından çok da geç tarihlere rastlamayan Kur’ân ilimlerinden birisidir. Çünkü en eski kaynak olarak Cafer es-Sâdık’a (ö.148/765) atfedilen “Havâssu’l-Kur’ân” adlı bir eserden bahsedilmektedir.5

Havâssu’l-Kur’ân bir izafet terkibidir. Bu terkibi oluşturan “Havâs” sözcüğü, “hassa” kelimesinin çoğuludur. “Hassa” genelin zıddı olup6 özellik ve kişiye özel7 anlamlarını taşır. Buna göre Havâssu’l-Kur’ân, Kur’ân’a özgü manevî özellikleri içeren bir disiplini ifade etmektedir. “Havâs” kelimesi insanlar için kullanıldığında ise “sıra dışı, üstün, seçkin kişiler” anlamına gelmektedir.8

Kur’ân ilimlerinden biri olarak zikredilen Havâssu’l-Kur’ân ne var ki diğer Kur’ân ilimleri kadar ilgi görmemiş ve hatta birçok Ulûmu’l-Kur’ân kitâbında adından dahi söz edilmemiştir. Bu menfî tavır günümüz akademik çevrelerinde de sürdürülmektedir. Bunda Havâssu’l-Kur’ân konusunun Havâs ilmiyle bağlantısının bulunmasının yanı sıra Kur’ân’ı anlamaya çok bariz katkısının olmadığının düşünülmesi de önemli bir etken olmuştur denebilir. Her ne kadar Zerkeşî (ö.794/1391) ve Suyûtî gibi Kur’ân ilimleri sahasında üstâd olan âlimler Havâssu’l-Kur’ân konusuna yer vermişlerse de birinci dereceden bir Kur’ân ilmi olmadığı sezilmektedir. Ayrıca tarif noktasında bir karışıklığın olduğu da göze çarpmaktadır. Çünkü klasik dönemde âlimler Havâssu’l-Kur’ân’ın tanımını Havâs ilminin tarifi olarak zikretmektedirler. Sözgelimi Kâtip Çelebi (ö.1067/1657) “Havâs ilmi Allah’ın güzel isimlerinin (Esmâ-i Hüsnâ), indirdiği kitaplarının ve duâların belli bir tertib üzerine okunmasının özelliklerinden bahseden bir ilimdir. Belli bir tertiple okunan bütün bu isimlerin ve duâların kendince bir özelliği vardır”9 şeklinde bir tanım yapmaktadır.

Öte yandan Havâssu’l-Kur’ân’ın, bazı âlimler tarafından “vehbî ilimler” kategorisinde zikredilmesi bu konuyu Kur’ân ilimleri sahasında daha özel bir konuma getirmiştir. Örneğin Şah Veliyullah edDehlevî (ö.1176/1762), Havâssu’l-Kur’ân’ı doğrudan “vehbî ilimler” arasında saymaktadır. Dehlevî’ye göre, Havâssu’l-Kur’ân vehbî ilimlerdendir. Öncekilerden bir grup Havâssu’l-Kur’ân’ı iki açıdan değerlendirmiştir. Bir açıdan duâya benzetmişler diğer açıdan ise sihre benzetmişlerdir. Sihre benzetmekten Allah’a sığınırım. Ancak Allah Teâlâ bu fakire bir keresinde Havâssu’l-Kur’ân hakkında nakledilenlerin iç yüzü hakkında bir kapı açtı. Esmâ-i Hüsnâ, yüce ayetler, mübârek duâlarla ilgili şeyler öğretti. Ve dedi ki: “Bu sana tasarrufta bulunma ile ilgili bir ihsânımızdır.” Fakat her ayet, isim ve duâ belli şartlarla kayıtlanmış olup ele geçirilmesi bir kaideye bağlıdır. Bunun kaidesi de gayb âlemini gözlemektir. Tıpkı istiharede olduğu gibi. Öyle ki kişi hangi ayet veya ismin kendisine gayb âlemini işaret ettiğini mütalaa eder sonra da bu branşın uzmanları nezdinde bilinen metotlardan birine göre ayet veya ismi okumaya koyulur.10 Suyûtî ise müfessirin taşıması gereken şartlar içerisinde son maddede ilmi mevhibeye yer vermektedir. Ona göre ilmi mevhibe Allah’ın, ilmiyle amel eden kişiyi ilme varis kılmasıdır. Buna “Kim bildiğiyle amel ederse Allah ona bilmediğini öğretir” hadisinde işaret edilmiştir. Belki “ilmi mevhibe insan kudretini aşan bir durumdur” şeklinde bir itirazın olabilir. Fakat mesele zannettiğin gibi değildir. Çünkü ilmi mevhibeyi elde etmeye yarayacak amel ve zühd gibi sebepler vardır.11

Bu ifadeler ışığında öznel tecrübelere müstenid olarak, müfessirlerin kendi istidatları doğrultusunda Kur’ân’ı anlamalarında manevî bir yöntem olarak Havâssu’l-Kur’ân’dan faydalanabileceklerini söyleyebiliriz. Zira bazı âlimlerin de işaret ettiği gibi “ilāhî kudret, maneviyyāt āleminde de nihāyetsiz şuûne vucûd vermektedir. Bu manevî şuûnun tecelliyātı hususunda ise Kur’ân ayetlerinin pek latif te’ŝirleri vardır ki bu da Kur’ânı Kerîm’e Allahu Teālā tarafından mevdu‘ bulunan hassalardan, meziyyetlerden ibarettir. Bu cihetledir ki, bir kısım hastalıkların, rûhî hadiŝelerin zevāl ve inkişāfı bābında Kur’ân ayetlerini okumanın pek muciz te’ŝirleri görülmektedir.”12 Buna benzer biçimde tefsir ilminde daha orijinal yorumların yapılabilmesi ve Kur’ân’ın cezbedici güzelliklerinin insanlığa gösterilebilmesi için Kur’ân’ın havâssından faydalanmak mümkündür.
 
Üst