İlk tevbe, ilk peygamber Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’la başlamıştır. O tevbesinde:
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyân edenlerden oluruz.” (el-A’râf, 23) diye niyazda bulunmuştur. Bu duâ, kendilerinden sonra kıyâmete kadar gelecek evlâtlarına bir istiğfâr numûnesi olmuştur.
Cenâb-ı Hak, kalblerin gafletten uyanması ve mânevî hastalıklardan şifâ bulması için kullarını tevbeye davet ederek şöyle buyurur:
“Ey îman edenler! Samîmî bir tevbe ile Allâh’a dönün! (Ancak böyle yaptığınız takdirde) umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter!..” (et-Tahrîm, 8)
Allâh’a yöneliş ve kalbin yüce bir seviye kazanmasında, duâ ve istiğfâr son derece önemlidir. Muhtelif tesirler sebebiyle her an değişip Hak’tan sapması muhtemel olan kalbin hidâyetten ayrılmaması için, insanın duâya sarılmaktan başka çâresi yoktur. Bu hususta yüce Rabbimiz kullarına şöyle duâ etmelerini tâlim etmektedir:
“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalbimizi bâtıla kaydırma ve katından bize rahmet bağışla. Muhakkak lutfu en bol olan Sen‘sin.” (Âl-i İmrân, 8)
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyân edenlerden oluruz.” (el-A’râf, 23) diye niyazda bulunmuştur. Bu duâ, kendilerinden sonra kıyâmete kadar gelecek evlâtlarına bir istiğfâr numûnesi olmuştur.
Cenâb-ı Hak, kalblerin gafletten uyanması ve mânevî hastalıklardan şifâ bulması için kullarını tevbeye davet ederek şöyle buyurur:
“Ey îman edenler! Samîmî bir tevbe ile Allâh’a dönün! (Ancak böyle yaptığınız takdirde) umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter!..” (et-Tahrîm, 8)
Allâh’a yöneliş ve kalbin yüce bir seviye kazanmasında, duâ ve istiğfâr son derece önemlidir. Muhtelif tesirler sebebiyle her an değişip Hak’tan sapması muhtemel olan kalbin hidâyetten ayrılmaması için, insanın duâya sarılmaktan başka çâresi yoktur. Bu hususta yüce Rabbimiz kullarına şöyle duâ etmelerini tâlim etmektedir:
“Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalbimizi bâtıla kaydırma ve katından bize rahmet bağışla. Muhakkak lutfu en bol olan Sen‘sin.” (Âl-i İmrân, 8)