Bilinmesi gereken ilk husus Havâssu’l-Kur’ân ile uğraşan kişinin fıtratının bu işe ne denli elverişli olduğudur. Bu ilmin otoritelerine göre “şu iyi bilinmelidir ki; gizlilikler Ehlinin yolunda yürüyen bir kimse bu işi başarabilir. Rastgele bir insan bu işi başaramaz.”79 Ayrıca Havâssu’l-Kur’ân’dan ciddi boyutlarda faydalanmak için bu ilim yetkin hocalardan veya sağlam kaynaklardan alınmalıdır. Nitekim İmam Ahmed el-Bûnî (ö.622/1225) kitâbının sonunda ayrıntılı olarak hocalarını zikrederek80 ilminin kaynağını işaret etmekte ve böylece bu alanda hoca-talebe ilişkisinin önemine atıfta bulunmaktadır.
Havâs kitaplarında yer alan bilgilerin uygulanmasında önemli esasların olduğu satır aralarından okunmaktadır. Hatta avamın da okuyabileceği düşünülerek havâs bahsinde öncelikle bilinmesi gereken hususlar bazı kitapların medhalinde arz edilmiştir.81 Çünkü Havâssu’l-Kur’ân konusunda Havâs ilminin bir takım kaideleri uygulanmaya çalışılmıştır. Mesela Esmânın zikrinde sayı, belli vakitlerde okuma, koku sürünme, yazılacak duâlarda zaferan, misk veya gülsuyu karışımlı mürekkep kullanma, temizliğe özen gösterme bu kaidelerden bir kaçıdır. Zira manevî hastalıklar için alınan ilaçlarda teşhis, ölçü, zaman, mekân, fazlalık ve noksanlıktan kaçınmak gibi hususlara kesinlikle riayet etmek esastır. Aksi takdirde ya netice alınamaz, yahutta fayda yerine zarar görülür.82 Kanaatimizce havâs âlimlerinin riayet edilmesini ısrarla vurguladıkları hususlar kişinin tamamen yapacağı duâya odaklanmasına, onu önemsemesine ve böylece duânın kabul edilecek bir atmosfere girmesine zemin hazırlamaktadır.
Riayet edilmesi gereken kaidelerden birisi vakitlerdir. Havâs âlimlerine göre “havass-ı şerife ve ezkar-ı celile okumak için en münasip vakit gece yarısından sonra herkesin derin uykuda olduğu ve cihanı bir amiķ sükût ve sukûnet kapladığı zamandır. Bazı havass-ı şerife vardır ki okunması için vakt ve zaman-ı mahsus vardır. Bi’ttabî bunlar kendi zamanlarında okunur.”83 Esasen vakitlerin önemine Kur’ân da değinmektedir. Örneğin seher vaktinin ehemmiyetine binaen şöyle buyrulmaktadır: “Onlar sabreden, doğru olan, gönülden kulluk eden, iyilik için harcamada bulunan ve seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyen kimselerdir”(3/Al-i İmrân,17). Duâların kabul görmesi için de vakitlerin gözetildiği dikkat çekmektedir: “Ya’kub, “Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi (12/Yusuf,98). Müfessirlere göre bu ayette Hz. Ya’kub duâsını icabet görsün diye seher vaktine veya gece namazı veya Cuma gecesine ertelemiştir.84
Vaktin gözetilmesinin yanı sıra sayılara da dikkat edilmekte ve her zikrin ve Esmâ’nın çekilmesi gereken aded üzerinde önemle durulmaktadır. Mesela “kim Ayete’l-Kürsî’yi üç yüz on üç defa (313) okursa kendisine ölçülemeyecek kadar hayır hâsıl olur, kendisine hayır kapılarını açar. O bunu okumaya devam ettikçe bu kapılar kapanmaz. Bu sayıda yani 313 sayısında bir mücahid grubu savaşacak olursa mağlup olmaz. Çünkü Talut’un yaranlarının sayısı 313 idi. Bedir Savaşına iştirak edenler de üç yüz on küsur (313) idi. 85 Görüldüğü üzere Ayete’l-Kürsî’nin üç yüz on üç kere okunmasının sebebi Talut’un taraftarlarının ve Bedir Ashabı’nın sayısıyla bağlantı kurularak önerilmiştir.
Bir başka örnekte ise Fâtiha, yedi ayetinden her birinin haftanın bir gününe denk geldiği düşünülerek gündeme getirilmiştir. Bu anlayışa göre o günlerde tasarruf edecek ulvî ve suflî âlemden olan rûhânîlerle beraber günlerin isimleri ve harfleri de yerleştirilmiştir. Bunu iyi anla ta ki Allah sana kapısını açmış ola.86 Havâs kitaplarında en çok üzerinde durulan sayıların başında “yedi” gelmektedir. Bu sayı İbn Kayyım el-Cevziyye’nin de dikkatini çekmiş olacak ki yedinin özelliği hakkında çeşitli yönlerden bağlantı kurarak açıklama getirmektedir. Ona göre bu sayı hem ölçü hem de şerî bakımdan yer almaktadır. Çünkü Allah gökleri, yeri ve günleri yedi olarak yaratmış, insanı yedi aşamada tekâmül ettirmiş, yedi defa tavaf etmeyi, Safa ile Merve arasında yürüyüş yapmayı ve şeytân taşlamada yedişer taş atmayı ve bayram namazına giderken yedi kere tekbir getirilmesini kullarına meşru kılmış, bir rivâyete göre çocuk yedi yaşına gelince anne veya babasından birini seçmede muhayyer bırakılmış, Allah, rüzgârı yedi gece Ad kavminin üzerine musallat etmiş, Hz. Peygamber tıpkı Hz. Yusuf gibi kavmine karşı Allah’dan yardımda bulunması için yedi kere duâ etmiş, Allah Teâlâ sadaka verenlerin mükâfatını yedi başak bitiren taneye benzetmiş, Hz. Yusuf’un efendisi rüyasında yedi başak görmüş ve onlar peş peşe yedi yıl ürün ekmişlerdir. Sadakaların karşılığı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çoğalır, bu ümmetten yetmiş bin kişi sorgusuz cennete girer. Şüphesiz yedi sayısında diğer sayılarda olmayan bir özellik vardır. Yedi sayısı diğer bütün sayıların anlamlarını ve hassalarını kendisinde toplamıştır.87
Esasen bir kısım ibadetlerde sayılara dikkat edilmesi bütün dinlerde ve tabii olarak İslâm’da da görülen uygulamalardandır. Bunlar evrensel arketiplerdir. Söz gelimi namazların ardından otuz üçer defa tesbih, tahmid ve tekbir etmek Hz. Peygamber tarafından adedi bildirilmiş bir olaydır ve bunda bir hikmet vardır. Bu mânâda Peygamberimizin rakamları vardır, sayıları vardır. Rakamlar bizim hayatımızda çok önemli bir yer işgal eder. Aslında bu isimlerin sayılarının aşağıya doğru inişi antik dünyada matematiğin başlangıcı olarak görülür.88 Sayıların Havâs ilminde ve doğal olarak Havâssu’l-Kur’ân alanında önemli bir unsur olarak yer alması varlığın her safhasının bir düzen içerisinde olması ve bu düzenin de ölçüye diğer bir deyişle matematiğe dayalı olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim medeniyet tarihinde sayıların önemsenmesinde büyük pay sahibi olan Pisagor’da da (M.Ö.570-495) düzen fikrinin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Pisagor’un düşüncesinin temeli düzen fikridir: Müziksel düzen, matematiksel düzen ve en sonunda etnik ve toplumsal düzen.”89 Benzer şekilde Yahudilik, kutsal kitâbı hurûf ilminin yöntemleriyle yorumlamanın meşruiyetini Kitâb-ı Mukaddesteki Tanrı’nın her şeyi belli düzene dayalı olarak yarattığı (İşaya, XL/26; Eyub, XXVIII/25) tezine oturtma eğilimindedir.90
Havâs kitaplarında, herhangi bir hacet için yapılacak duâ vb şeylerde öncelikle helal lokma yemeye, temizliğe ve riyazete dikkat edilmesi vurgulanmaktadır. Örneğin “kim ilm-i kimyâya sahip olmayı isterse veya cifrin derin sırlarını kavramak dilerse, o kimse önce tam ve kâmil mânâda gusül abdesti alır. Peşpeşe ve hiç ara vermeden (40) kırk gün oruç tutar. Bu süre zarfında da yediğinin, içtiğinin helal olmasına azami derecede dikkat etmelidir. Yine bu süre zarfında her akşam uyumak üzere yatağına uzandığında “Şems, Duhâ ve İnşirâh” Sûrelerini (7) yedişer defa okumalı, daha sonra Ali İmrân Sûresinin (26) yirmi altıncı ayetini (7) yedi defa okumalıdır.91 Bu yönüyle Havâssu’l-Kur’ân’dan faydalanma sürecinde bu ilmin insanda helal yeme ve temiz olma bilinci oluşturduğu söylenebilir. Ayrıca Havâssu’l-Kur’ân’dan faydalanmanın mârifetullah ile çok sıkı bağlantısı olduğu da bu işin otoriterlerince belirtilmektedir. Örneğin rivâyete göre, bir gün dostlarından bazıları Cafer-i Sâdık (r.a) hazretlerine, yaptıkları duâların niçin kabul olunmayıp hep reddolunduğunu sorarlar. O büyük veli de dostlarına aynen şöyle der: “Sevgili dostlarım! Sizler tanımadığınız bir kimseden istiyorsunuz. Gerçekten de O’nu tanımıyorsunuz. O’nu hakkıyla tanıyan kimsenin duâsı asla reddolunmaz.”92
Öte yandan okunması tavsiye edilen ayet, Esmâ veya duânın anlamlarının ilgili konuyla örtüştüğü dikkat çekmektedir. Havâs ulemâsına göre Esmâ-i Ĥüsnâ’da mânâsına göre ħaśśa bulunduğu muttefeķun aleyh93 bir husustur. Mesela “geceleyin uykusu gelmeyen kimse “ve cealna nevmeküm sübata” (78/Nebe, 9) ayetini okuyup tekrarladığında arzusu yerine gelir. Çünkü bu çok defalar tecrübe edilmiştir.”94 Bu ayette uykunun bir dinlenme kılındığı belirtilmektedir ve havâs ulemâsı bu ayeti uykusuzluktan muzdarip olan kişilere tavsiye etmektedir. Keza yüksek mertebelere erişmek isteyenler Hak Teâlânın “el-Aliy” isminin anılmasında bir gizlilik bulunduğunu bilmelidirler.95 Burada da Esmâ-i Hüsnâ’dan “yüce” anlamına gelen “elAliyy” ile “yüksek mertebe” arasında anlamca bir ilişki vardır. Benzer biçimde dargın bulunan karıkocanın arasını düzeltmek için “Öyle insanlar vardır ki, Allah’tan başkasını Allah’a denk tutar, tıpkı Allah’ı severcesine onları severler. Müminlerin Allah’a olan sevgileri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir” (2/Bakara,165) ayeti ile “Onların kalplerini kaynaştıran da O’dur. Sen, yeryüzündeki her şeyi bağışlasaydın, onların kalplerini yine de kaynaştıramazdın; Fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir” (8/Enfal, 63) ayetini perşembe günü dörtgenli bir vefkin çevresine yazıp temiz bir kabın içine koyup üzerine temiz içme suyu doldurduktan sonra silinen yazının suyunu dargın karı
ve kocaya veya herhangi birine içirecek olursa Hak Teâlâ o kimselerin kalplerini birleştirerek aralarında sevgi ve yakınlaşma yolunu açmış olur.”96 Burada birinci ayetten çok ikinci ayetin anlamıyla, önerilen işin mahiyeti daha çok bağdaşmaktadır.
Havâs kitaplarında yer alan bilgilerin uygulanmasında önemli esasların olduğu satır aralarından okunmaktadır. Hatta avamın da okuyabileceği düşünülerek havâs bahsinde öncelikle bilinmesi gereken hususlar bazı kitapların medhalinde arz edilmiştir.81 Çünkü Havâssu’l-Kur’ân konusunda Havâs ilminin bir takım kaideleri uygulanmaya çalışılmıştır. Mesela Esmânın zikrinde sayı, belli vakitlerde okuma, koku sürünme, yazılacak duâlarda zaferan, misk veya gülsuyu karışımlı mürekkep kullanma, temizliğe özen gösterme bu kaidelerden bir kaçıdır. Zira manevî hastalıklar için alınan ilaçlarda teşhis, ölçü, zaman, mekân, fazlalık ve noksanlıktan kaçınmak gibi hususlara kesinlikle riayet etmek esastır. Aksi takdirde ya netice alınamaz, yahutta fayda yerine zarar görülür.82 Kanaatimizce havâs âlimlerinin riayet edilmesini ısrarla vurguladıkları hususlar kişinin tamamen yapacağı duâya odaklanmasına, onu önemsemesine ve böylece duânın kabul edilecek bir atmosfere girmesine zemin hazırlamaktadır.
Riayet edilmesi gereken kaidelerden birisi vakitlerdir. Havâs âlimlerine göre “havass-ı şerife ve ezkar-ı celile okumak için en münasip vakit gece yarısından sonra herkesin derin uykuda olduğu ve cihanı bir amiķ sükût ve sukûnet kapladığı zamandır. Bazı havass-ı şerife vardır ki okunması için vakt ve zaman-ı mahsus vardır. Bi’ttabî bunlar kendi zamanlarında okunur.”83 Esasen vakitlerin önemine Kur’ân da değinmektedir. Örneğin seher vaktinin ehemmiyetine binaen şöyle buyrulmaktadır: “Onlar sabreden, doğru olan, gönülden kulluk eden, iyilik için harcamada bulunan ve seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyen kimselerdir”(3/Al-i İmrân,17). Duâların kabul görmesi için de vakitlerin gözetildiği dikkat çekmektedir: “Ya’kub, “Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi (12/Yusuf,98). Müfessirlere göre bu ayette Hz. Ya’kub duâsını icabet görsün diye seher vaktine veya gece namazı veya Cuma gecesine ertelemiştir.84
Vaktin gözetilmesinin yanı sıra sayılara da dikkat edilmekte ve her zikrin ve Esmâ’nın çekilmesi gereken aded üzerinde önemle durulmaktadır. Mesela “kim Ayete’l-Kürsî’yi üç yüz on üç defa (313) okursa kendisine ölçülemeyecek kadar hayır hâsıl olur, kendisine hayır kapılarını açar. O bunu okumaya devam ettikçe bu kapılar kapanmaz. Bu sayıda yani 313 sayısında bir mücahid grubu savaşacak olursa mağlup olmaz. Çünkü Talut’un yaranlarının sayısı 313 idi. Bedir Savaşına iştirak edenler de üç yüz on küsur (313) idi. 85 Görüldüğü üzere Ayete’l-Kürsî’nin üç yüz on üç kere okunmasının sebebi Talut’un taraftarlarının ve Bedir Ashabı’nın sayısıyla bağlantı kurularak önerilmiştir.
Bir başka örnekte ise Fâtiha, yedi ayetinden her birinin haftanın bir gününe denk geldiği düşünülerek gündeme getirilmiştir. Bu anlayışa göre o günlerde tasarruf edecek ulvî ve suflî âlemden olan rûhânîlerle beraber günlerin isimleri ve harfleri de yerleştirilmiştir. Bunu iyi anla ta ki Allah sana kapısını açmış ola.86 Havâs kitaplarında en çok üzerinde durulan sayıların başında “yedi” gelmektedir. Bu sayı İbn Kayyım el-Cevziyye’nin de dikkatini çekmiş olacak ki yedinin özelliği hakkında çeşitli yönlerden bağlantı kurarak açıklama getirmektedir. Ona göre bu sayı hem ölçü hem de şerî bakımdan yer almaktadır. Çünkü Allah gökleri, yeri ve günleri yedi olarak yaratmış, insanı yedi aşamada tekâmül ettirmiş, yedi defa tavaf etmeyi, Safa ile Merve arasında yürüyüş yapmayı ve şeytân taşlamada yedişer taş atmayı ve bayram namazına giderken yedi kere tekbir getirilmesini kullarına meşru kılmış, bir rivâyete göre çocuk yedi yaşına gelince anne veya babasından birini seçmede muhayyer bırakılmış, Allah, rüzgârı yedi gece Ad kavminin üzerine musallat etmiş, Hz. Peygamber tıpkı Hz. Yusuf gibi kavmine karşı Allah’dan yardımda bulunması için yedi kere duâ etmiş, Allah Teâlâ sadaka verenlerin mükâfatını yedi başak bitiren taneye benzetmiş, Hz. Yusuf’un efendisi rüyasında yedi başak görmüş ve onlar peş peşe yedi yıl ürün ekmişlerdir. Sadakaların karşılığı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çoğalır, bu ümmetten yetmiş bin kişi sorgusuz cennete girer. Şüphesiz yedi sayısında diğer sayılarda olmayan bir özellik vardır. Yedi sayısı diğer bütün sayıların anlamlarını ve hassalarını kendisinde toplamıştır.87
Esasen bir kısım ibadetlerde sayılara dikkat edilmesi bütün dinlerde ve tabii olarak İslâm’da da görülen uygulamalardandır. Bunlar evrensel arketiplerdir. Söz gelimi namazların ardından otuz üçer defa tesbih, tahmid ve tekbir etmek Hz. Peygamber tarafından adedi bildirilmiş bir olaydır ve bunda bir hikmet vardır. Bu mânâda Peygamberimizin rakamları vardır, sayıları vardır. Rakamlar bizim hayatımızda çok önemli bir yer işgal eder. Aslında bu isimlerin sayılarının aşağıya doğru inişi antik dünyada matematiğin başlangıcı olarak görülür.88 Sayıların Havâs ilminde ve doğal olarak Havâssu’l-Kur’ân alanında önemli bir unsur olarak yer alması varlığın her safhasının bir düzen içerisinde olması ve bu düzenin de ölçüye diğer bir deyişle matematiğe dayalı olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim medeniyet tarihinde sayıların önemsenmesinde büyük pay sahibi olan Pisagor’da da (M.Ö.570-495) düzen fikrinin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Pisagor’un düşüncesinin temeli düzen fikridir: Müziksel düzen, matematiksel düzen ve en sonunda etnik ve toplumsal düzen.”89 Benzer şekilde Yahudilik, kutsal kitâbı hurûf ilminin yöntemleriyle yorumlamanın meşruiyetini Kitâb-ı Mukaddesteki Tanrı’nın her şeyi belli düzene dayalı olarak yarattığı (İşaya, XL/26; Eyub, XXVIII/25) tezine oturtma eğilimindedir.90
Havâs kitaplarında, herhangi bir hacet için yapılacak duâ vb şeylerde öncelikle helal lokma yemeye, temizliğe ve riyazete dikkat edilmesi vurgulanmaktadır. Örneğin “kim ilm-i kimyâya sahip olmayı isterse veya cifrin derin sırlarını kavramak dilerse, o kimse önce tam ve kâmil mânâda gusül abdesti alır. Peşpeşe ve hiç ara vermeden (40) kırk gün oruç tutar. Bu süre zarfında da yediğinin, içtiğinin helal olmasına azami derecede dikkat etmelidir. Yine bu süre zarfında her akşam uyumak üzere yatağına uzandığında “Şems, Duhâ ve İnşirâh” Sûrelerini (7) yedişer defa okumalı, daha sonra Ali İmrân Sûresinin (26) yirmi altıncı ayetini (7) yedi defa okumalıdır.91 Bu yönüyle Havâssu’l-Kur’ân’dan faydalanma sürecinde bu ilmin insanda helal yeme ve temiz olma bilinci oluşturduğu söylenebilir. Ayrıca Havâssu’l-Kur’ân’dan faydalanmanın mârifetullah ile çok sıkı bağlantısı olduğu da bu işin otoriterlerince belirtilmektedir. Örneğin rivâyete göre, bir gün dostlarından bazıları Cafer-i Sâdık (r.a) hazretlerine, yaptıkları duâların niçin kabul olunmayıp hep reddolunduğunu sorarlar. O büyük veli de dostlarına aynen şöyle der: “Sevgili dostlarım! Sizler tanımadığınız bir kimseden istiyorsunuz. Gerçekten de O’nu tanımıyorsunuz. O’nu hakkıyla tanıyan kimsenin duâsı asla reddolunmaz.”92
Öte yandan okunması tavsiye edilen ayet, Esmâ veya duânın anlamlarının ilgili konuyla örtüştüğü dikkat çekmektedir. Havâs ulemâsına göre Esmâ-i Ĥüsnâ’da mânâsına göre ħaśśa bulunduğu muttefeķun aleyh93 bir husustur. Mesela “geceleyin uykusu gelmeyen kimse “ve cealna nevmeküm sübata” (78/Nebe, 9) ayetini okuyup tekrarladığında arzusu yerine gelir. Çünkü bu çok defalar tecrübe edilmiştir.”94 Bu ayette uykunun bir dinlenme kılındığı belirtilmektedir ve havâs ulemâsı bu ayeti uykusuzluktan muzdarip olan kişilere tavsiye etmektedir. Keza yüksek mertebelere erişmek isteyenler Hak Teâlânın “el-Aliy” isminin anılmasında bir gizlilik bulunduğunu bilmelidirler.95 Burada da Esmâ-i Hüsnâ’dan “yüce” anlamına gelen “elAliyy” ile “yüksek mertebe” arasında anlamca bir ilişki vardır. Benzer biçimde dargın bulunan karıkocanın arasını düzeltmek için “Öyle insanlar vardır ki, Allah’tan başkasını Allah’a denk tutar, tıpkı Allah’ı severcesine onları severler. Müminlerin Allah’a olan sevgileri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir” (2/Bakara,165) ayeti ile “Onların kalplerini kaynaştıran da O’dur. Sen, yeryüzündeki her şeyi bağışlasaydın, onların kalplerini yine de kaynaştıramazdın; Fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir” (8/Enfal, 63) ayetini perşembe günü dörtgenli bir vefkin çevresine yazıp temiz bir kabın içine koyup üzerine temiz içme suyu doldurduktan sonra silinen yazının suyunu dargın karı
ve kocaya veya herhangi birine içirecek olursa Hak Teâlâ o kimselerin kalplerini birleştirerek aralarında sevgi ve yakınlaşma yolunu açmış olur.”96 Burada birinci ayetten çok ikinci ayetin anlamıyla, önerilen işin mahiyeti daha çok bağdaşmaktadır.