İslam’ın temel ibadeti olarak hac
İslam’ın beş temel şartından biri olan hac ibadeti, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Her Peygamber’in şeriatında yer alan hac ibadeti, belli zaman içerisinde ve belirli mekânlarda ifa edilmektedir. Zaman içerisinde asli şeklinden uzaklaşan hac ibadeti Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından yeniden aslına döndürülmüştür. Bu konuda uygulamanın nasıl olması gerektiği ise Hz. Peygamber tarafından “Hacca dair uygulamalarınızı benden öğreniniz.” şeklinde ifade edilmiştir. Hz. Peygamber diğer ibadetlerde olduğu gibi bu konudaki uygulamaları ve fiilî sünneti ile Müslümanların kıyamete kadar örneği olmuştur.
İslam’da bedenî ibadetler içerisinde hac kadar sembollerle dolu başka bir ibadet yoktur. Namaz da birtakım şekil ve hareketlere sahip olması bakımından sembolik yönü bulunan bir ibadettir. Ancak namazda yer alan hareket ve fiillerin özellikle tek mekânda ifa ediliyor olmaları yönüyle namaz hacca göre daha sade bir ibadettir. Hac ise belli mekânlarda ancak her bir mekânda yapılan hareketler farklı olmak üzere icra ve ifa edilmektedir. Bu bakımdan hac neredeyse baştan sona her birinin farklı anlamları bulunan sembollerle yüklü bir ibadettir. İbadetlerde şekil ve semboller mükellefler açısından uygulama birliğini sağlaması bakımından son derece önemlidir. Ancak ibadet bilinci ve ruhu açısından esas önemli olan bu şekillerin anlamlarını kavramak ve ibadeti bu bilinçle yapmaktır. Bütün ibadetler gibi hac da ancak söz konusu sembollerin anlamlarının kavranıp ona göre ifa ve icra edilmesiyle hedefine ulaşacaktır. Bundan dolayı Kur’an ve sünnette yer alan hac ve umre ile ilgili bilgilerde ve kullanılan bazı ifade ve lafızlarda yer yer bu sembol ve şekillerin manalarına işaret edildiğini görmekteyiz. Dindarlık zihniyetinin gelişip yerleşmesi, hac ibadetinin içselleştirilmesi ve haccın hedefine ulaşması için söz konusu şekillerin manalarını, sır ve hikmetlerini önemseyen İslam âlimleri konuyla ilgili birbirinden güzel açıklamalar yapmışlardır.
Haccın sembollerindeki anlamları kavramak için öncelikle şu sorulara cevap verebilmek gerekir:
Hac nedir ve hacca neden gidilir?
En kısa ifadeyle hac, Yüce Allah’ın (c.c.) davetine icabet edebilme bahtiyarlığına erip O’nun evine misafir olmak ve kutsal beldelerini ziyaret edebilmektir. Bir Müslüman bu kutsal yolculukta başta Allah’ın davetine uyup rızasını kazanmak yanında şu temel maksatları da gerçekleştirmek için hacca gider:
1. Allah’ın, Hz. İbrahim’le başlattığı ilahi davetine icabet edip Yüce Allah’ın şeref konuğu olmak. Zira Yüce Allah Kâbe’yi inşa ettirdiği ve ziyarete hazır hâle getirttiği Hz. İbrahim’e şöyle bir emir vermiştir: “İnsanlara hac ibadetini duyur; gerek yaya olarak gerekse yorgun argın develer üzerinde uzak yollardan gelerek sana ulaşsınlar. Böylece kendileri için faydalı olan şeyleri açık seçik görsünler ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği, belirlenen günlerde kesecekleri kurbanlık hayvanlar üzerine O’nun adını ansınlar. Artık onlardan hem kendiniz yiyin hem sıkıntı içindeki yoksulları doyurun.” (Hac, 22/27-29.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) ise şöyle buyurmuştur: “Hac ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. O’ndan bir şey isterlerse onlara cevap verir. Af isterlerse onları affeder.” (İbn Mace, Menasik, 5.), “Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur.” (Dârekutnî, II, 278, H. No: 192; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, III, 490, H. No: 4159.), “Kim gönlünde beni ziyaretten başka bir düşünce olmaksızın beni ziyarete gelirse kıyamet günü ona şefaatçi olmak benim üzerimde bir hak olur.” (Taberânî, Evsat, V, 275, H. No: 4542.)
İşte bu davetlere muhatap olan mümin maddi imkânlarını da denkleştirerek kutsal hac yolculuğuna çıkar ve buraya geldiği zaman “lebbeyk” diyerek yani “Yarabbi senin davetine icabet ettim, yine olsa yine icabet ederim, emrine amadeyim.” diyerek hacda yapması gereken amelleri yapmaya başlar.
2. Allah’ın mal ve beden ile yapılan ibadeti olan haccı yapmak ve hacı olmak, hem maddi hem de manevi varlığının şükrünü eda etmek, manevi zenginliğini artırmak, cennete götürecek bir amel yapmak ve Allah’ın üzerinde bulunan hakkını eda etmek. Zira Yüce Allah şöyle buyurur: “Orada apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin o evi ziyaret etmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Âl-i İmran, 3/97.)
3. Kendileri için faydalı olan şeyleri görmek, günahlardan ve manevi kirlerden temizlenmek, duaların kabul edilmesine vesile aramak ve kabul olmuş peygamber dualarıyla dua etmek. Kutsal topraklar, harem ve özellikle de Kâbe, Arafat, Mina günahların affı ve duaların kabulü için önemli dinî mekânlardır. Zira daha önce buralarda pek çok peygamberin ve müminin duasının kabul edildiğine şahit olunmuştur ve bu anlamda yaşanmış tecrübeler mevcuttur. Bu peygamberler buralarda duaların kabul olması için de Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunmuşlardır. Rabbimiz haccın bu gayesini anlatırken şöyle buyurmuştur: “Böylece kendileri için faydalı olan şeyleri açık seçik görsünler ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği, belirlenen günlerde kesecekleri kurbanlık hayvanlar üzerine O’nun adını ansınlar. Artık onlardan hem kendiniz yiyin hem sıkıntı içindeki yoksulları doyurun. Sonra kalan hac fiillerini tamamlayıp temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve o kadim evi (Kâbe) tavaf etsinler.” (Hac, 22/28-29.) Peygamber Efendimiz de “Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızasına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa (kul hakkı hariç) annesinden doğduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner.” buyurmaktadır. (Buhari, Hac, 4; Müslim, Hac, 438; Nesai, Menasikü’l-hac, 4.) Hz. İbrahim’in bu mekânda yaptığı bir dua şöyledir: “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; Rabbimiz, duamı kabul et.” (İbrahim, 14/40.)
4. Vahyin indiği, resullerin ve Resul-i Ekrem’in andığı mekânlarda ve zamanlarda Allah’ı anmak. Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Belirlenmiş günlerde Allah’ı zikredin. Allah’a saygılı olan için iki günde (dönmekte) acele edene günah yoktur; daha uzun kalana da günah yoktur. Allah’a saygılı olun. Bilin ki sizler O’nun huzurunda toplanacaksınız!” (Bakara, 2/203.)
5. Nefis muhasebesi yapmak ve sabır eğitiminden geçmek. Hac esnasında müminler başta vatandan, evlad u iyalden ayrılmak olmak üzere pek çok mahrumiyete katlanırken aynı zamanda kabul olunmuş bir hac için gayret gösterirken nefsin isteklerine karşı koymak gibi nice zorluk karşısında da sabır eğitiminden geçmiş ve nefislerini terbiye etmiş olurlar. Bu hedef Kur’an’da ifadesini şu şekilde bulur: “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çekişmek yoktur. Ne hayır işleseniz Allah onu bilir. Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvadır. Öyleyse bana saygı duyun, ey akıl sahipleri!” (Bakara, 2/197.)
6. Resulüllah’ın ahlakıyla ahlaklanmak için onun İslam için verdiği mücadeleyi ve katlandığı fedakârlıkları yerinde görmek ve dinî bilinci yenilemek. Hac esnasında ziyaret edilen bütün mekânlarda Hz. Peygamber’in izlerini görmek ve hissetmek mümkündür. Bedir, Uhud, Hayber, Hendek gibi mekânlar Resulüllah’ın ve ashabının müşriklere karşı fiilî savaş yaptığı ve İslam’ın yerleşmesi için binbir fedakârlık örneğinin yaşandığı kutsal mekânlardır. Müslümanların, tarihî malumat olarak okudukları mekânlar hac esnasında ziyaret edilerek o çileler hatırlanır ve o duygular yeniden yaşanır. Böylece Hz. Peygamber’e (s.a.s.) ve ashabına olan saygı ve minnet duyguları zirve yapar.
İslam’ın beş temel şartından biri olan hac ibadeti, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e (s.a.s.) kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Her Peygamber’in şeriatında yer alan hac ibadeti, belli zaman içerisinde ve belirli mekânlarda ifa edilmektedir. Zaman içerisinde asli şeklinden uzaklaşan hac ibadeti Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından yeniden aslına döndürülmüştür. Bu konuda uygulamanın nasıl olması gerektiği ise Hz. Peygamber tarafından “Hacca dair uygulamalarınızı benden öğreniniz.” şeklinde ifade edilmiştir. Hz. Peygamber diğer ibadetlerde olduğu gibi bu konudaki uygulamaları ve fiilî sünneti ile Müslümanların kıyamete kadar örneği olmuştur.
İslam’da bedenî ibadetler içerisinde hac kadar sembollerle dolu başka bir ibadet yoktur. Namaz da birtakım şekil ve hareketlere sahip olması bakımından sembolik yönü bulunan bir ibadettir. Ancak namazda yer alan hareket ve fiillerin özellikle tek mekânda ifa ediliyor olmaları yönüyle namaz hacca göre daha sade bir ibadettir. Hac ise belli mekânlarda ancak her bir mekânda yapılan hareketler farklı olmak üzere icra ve ifa edilmektedir. Bu bakımdan hac neredeyse baştan sona her birinin farklı anlamları bulunan sembollerle yüklü bir ibadettir. İbadetlerde şekil ve semboller mükellefler açısından uygulama birliğini sağlaması bakımından son derece önemlidir. Ancak ibadet bilinci ve ruhu açısından esas önemli olan bu şekillerin anlamlarını kavramak ve ibadeti bu bilinçle yapmaktır. Bütün ibadetler gibi hac da ancak söz konusu sembollerin anlamlarının kavranıp ona göre ifa ve icra edilmesiyle hedefine ulaşacaktır. Bundan dolayı Kur’an ve sünnette yer alan hac ve umre ile ilgili bilgilerde ve kullanılan bazı ifade ve lafızlarda yer yer bu sembol ve şekillerin manalarına işaret edildiğini görmekteyiz. Dindarlık zihniyetinin gelişip yerleşmesi, hac ibadetinin içselleştirilmesi ve haccın hedefine ulaşması için söz konusu şekillerin manalarını, sır ve hikmetlerini önemseyen İslam âlimleri konuyla ilgili birbirinden güzel açıklamalar yapmışlardır.
Haccın sembollerindeki anlamları kavramak için öncelikle şu sorulara cevap verebilmek gerekir:
Hac nedir ve hacca neden gidilir?
En kısa ifadeyle hac, Yüce Allah’ın (c.c.) davetine icabet edebilme bahtiyarlığına erip O’nun evine misafir olmak ve kutsal beldelerini ziyaret edebilmektir. Bir Müslüman bu kutsal yolculukta başta Allah’ın davetine uyup rızasını kazanmak yanında şu temel maksatları da gerçekleştirmek için hacca gider:
1. Allah’ın, Hz. İbrahim’le başlattığı ilahi davetine icabet edip Yüce Allah’ın şeref konuğu olmak. Zira Yüce Allah Kâbe’yi inşa ettirdiği ve ziyarete hazır hâle getirttiği Hz. İbrahim’e şöyle bir emir vermiştir: “İnsanlara hac ibadetini duyur; gerek yaya olarak gerekse yorgun argın develer üzerinde uzak yollardan gelerek sana ulaşsınlar. Böylece kendileri için faydalı olan şeyleri açık seçik görsünler ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği, belirlenen günlerde kesecekleri kurbanlık hayvanlar üzerine O’nun adını ansınlar. Artık onlardan hem kendiniz yiyin hem sıkıntı içindeki yoksulları doyurun.” (Hac, 22/27-29.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) ise şöyle buyurmuştur: “Hac ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. O’ndan bir şey isterlerse onlara cevap verir. Af isterlerse onları affeder.” (İbn Mace, Menasik, 5.), “Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur.” (Dârekutnî, II, 278, H. No: 192; Beyhakî, Şuabü’l-İmân, III, 490, H. No: 4159.), “Kim gönlünde beni ziyaretten başka bir düşünce olmaksızın beni ziyarete gelirse kıyamet günü ona şefaatçi olmak benim üzerimde bir hak olur.” (Taberânî, Evsat, V, 275, H. No: 4542.)
İşte bu davetlere muhatap olan mümin maddi imkânlarını da denkleştirerek kutsal hac yolculuğuna çıkar ve buraya geldiği zaman “lebbeyk” diyerek yani “Yarabbi senin davetine icabet ettim, yine olsa yine icabet ederim, emrine amadeyim.” diyerek hacda yapması gereken amelleri yapmaya başlar.
2. Allah’ın mal ve beden ile yapılan ibadeti olan haccı yapmak ve hacı olmak, hem maddi hem de manevi varlığının şükrünü eda etmek, manevi zenginliğini artırmak, cennete götürecek bir amel yapmak ve Allah’ın üzerinde bulunan hakkını eda etmek. Zira Yüce Allah şöyle buyurur: “Orada apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin o evi ziyaret etmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Âl-i İmran, 3/97.)
3. Kendileri için faydalı olan şeyleri görmek, günahlardan ve manevi kirlerden temizlenmek, duaların kabul edilmesine vesile aramak ve kabul olmuş peygamber dualarıyla dua etmek. Kutsal topraklar, harem ve özellikle de Kâbe, Arafat, Mina günahların affı ve duaların kabulü için önemli dinî mekânlardır. Zira daha önce buralarda pek çok peygamberin ve müminin duasının kabul edildiğine şahit olunmuştur ve bu anlamda yaşanmış tecrübeler mevcuttur. Bu peygamberler buralarda duaların kabul olması için de Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunmuşlardır. Rabbimiz haccın bu gayesini anlatırken şöyle buyurmuştur: “Böylece kendileri için faydalı olan şeyleri açık seçik görsünler ve Allah’ın onlara rızık olarak verdiği, belirlenen günlerde kesecekleri kurbanlık hayvanlar üzerine O’nun adını ansınlar. Artık onlardan hem kendiniz yiyin hem sıkıntı içindeki yoksulları doyurun. Sonra kalan hac fiillerini tamamlayıp temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve o kadim evi (Kâbe) tavaf etsinler.” (Hac, 22/28-29.) Peygamber Efendimiz de “Kim Allah için hacceder de (Allah’ın rızasına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa (kul hakkı hariç) annesinden doğduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner.” buyurmaktadır. (Buhari, Hac, 4; Müslim, Hac, 438; Nesai, Menasikü’l-hac, 4.) Hz. İbrahim’in bu mekânda yaptığı bir dua şöyledir: “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; Rabbimiz, duamı kabul et.” (İbrahim, 14/40.)
4. Vahyin indiği, resullerin ve Resul-i Ekrem’in andığı mekânlarda ve zamanlarda Allah’ı anmak. Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Belirlenmiş günlerde Allah’ı zikredin. Allah’a saygılı olan için iki günde (dönmekte) acele edene günah yoktur; daha uzun kalana da günah yoktur. Allah’a saygılı olun. Bilin ki sizler O’nun huzurunda toplanacaksınız!” (Bakara, 2/203.)
5. Nefis muhasebesi yapmak ve sabır eğitiminden geçmek. Hac esnasında müminler başta vatandan, evlad u iyalden ayrılmak olmak üzere pek çok mahrumiyete katlanırken aynı zamanda kabul olunmuş bir hac için gayret gösterirken nefsin isteklerine karşı koymak gibi nice zorluk karşısında da sabır eğitiminden geçmiş ve nefislerini terbiye etmiş olurlar. Bu hedef Kur’an’da ifadesini şu şekilde bulur: “Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca karar verip niyet ederse bilsin ki hac sırasında kadına yaklaşmak, günaha sapmak ve tartışıp çekişmek yoktur. Ne hayır işleseniz Allah onu bilir. Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvadır. Öyleyse bana saygı duyun, ey akıl sahipleri!” (Bakara, 2/197.)
6. Resulüllah’ın ahlakıyla ahlaklanmak için onun İslam için verdiği mücadeleyi ve katlandığı fedakârlıkları yerinde görmek ve dinî bilinci yenilemek. Hac esnasında ziyaret edilen bütün mekânlarda Hz. Peygamber’in izlerini görmek ve hissetmek mümkündür. Bedir, Uhud, Hayber, Hendek gibi mekânlar Resulüllah’ın ve ashabının müşriklere karşı fiilî savaş yaptığı ve İslam’ın yerleşmesi için binbir fedakârlık örneğinin yaşandığı kutsal mekânlardır. Müslümanların, tarihî malumat olarak okudukları mekânlar hac esnasında ziyaret edilerek o çileler hatırlanır ve o duygular yeniden yaşanır. Böylece Hz. Peygamber’e (s.a.s.) ve ashabına olan saygı ve minnet duyguları zirve yapar.