GİRİŞ
Çocukluğumdan beri felsefeye, gerektiğinde her şeyi akıl ve mantık ölçüleri dâhilinde yorumlamaya ilgi duyuyordum. Bazı din adamlarının felsefe aleyhinde ağır ifade kullanmalarına bir türlü anlam veremiyordum. Zaman ilerledikçe felsefenin önemine daha fazla inanmaya başladım. Kanaatime göre Kur’an-ı Kerimde anlatılan pek çok hüküm, ancak akıl ve mantık ölçüleri dâhilinde yorumlamanın neticesinde daha iyi anlaşılmaktadır. Dolayısıyla fırsat buldukça felsefe ile ilgili bazı bilgileri yazmayı düşündüm. Konu ile ilgili bazı bilgileri yazdım. Bu bilgileri burada bölümler halinde yazacağım. Felsefeci arkadaşlar yazdıklarımı okuyup değerlendirseler, bana bu alanda yardımcı olmuş olurlar. Şimdiden kendilerine teşekkür ediyorum.
FELSEFENİN TANIMI
Felsefe kelimesinin kökeni, eski Yunancadaki “Philosophiya”dır. Felsefe sözcüğü, bütün dillere Latinceden geçmiştir. “Philosophiya”, birleşik bir kelimedir ve “Philia” ile “Sophia” sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. “Philia”, sevgi, aşk, bir şeyin peşinden koşmak ve “Sophia” da bilgelik anlamındadır. Bazı kaynaklarda “Philia” ve “Sophia” farklı ama telaffuzu buna benzer kelimelerle yazılmaktadır. Aslında felsefe adına kullanılan sözcükler farklı yazılsa da sonuçta aynı anlamı ifade etmektedirler. Buna göre kelime olarak felsefe, bilgiyi, hikmeti, bilgeliği sevmek ve bilgi sevgisi/aşkı demektir. Ayrıca felsefe, hikmet arayışı anlamında da kullanılmaktadır. Felsefe için yapılan tanımlar, her türlü bilimsel araştırmayı kapsamaktadır.[1]
Felsefenin terim olarak anlamı hakkında çeşitli yorumlar yapılmaktadır. İlk Müslüman filozof olarak kabul edilen Ebû Yusuf Ya’kûb b. İshâk b. es-Sabbah el-Kindi (ö. 252/866), “Felsefe, insanın kendini tanımasıdır. Felsefe, insanın ilim alanında gücünün yettiği ölçüde eşyanın hakikatini, mahiyetini bilmesi ve gereğini yaşamasıdır”[2] diyerek bir bakıma felsefenin ıstılah anlamını tanımlamıştır. Hikmet, ilim, akli ilim, evrensel bilginin bilimi ve benzeri ifadelerle dile getirilen felsefenin etimolojisi çok eskilere dayanmaktadır.[3] Özet bir ifade ile bilgelik, insan hayatının anlamı değeri ile ilgili derin bilgidir. Bilgelik, Sokrates’in[4] uğrunda ölümü göze aldığı bilgidir. Felsefe/bilgelik, İbn Rüşt’ün (ö. 595/1198), Kur’an’ın bizi evrene bakarak onun yaratıcısı hakkında düşünmeye davet ettiğini söylediği bilgidir.[5]
Esas itibariyle felsefe, insanın, herhangi bir korku ve endişeyi taşımadan ele aldığı bilgiler üzerinde düşünme, onların temelini ve değerini yoklama ve soruşturma faaliyetidir. İlim gibi felsefe de bu şekilde kapalılıkları araştırıp açıklığa kavuşturma merakından doğmuştur. Hatta felsefenin, araştırmaların neticesinde bütün ilimleri ortaya çıkardığını söyleye biliriz. Felsefi düşünce, eleştirel bir düşüncedir. Yani dogmatik (sorgusuz, sualsiz inanma) değildir, kendisine veri olarak ele aldığı her türlü malzemenin başlangıcı ve sonucunu araştırır, bunu hür bir şekilde aklın eleştiri süzgecinden geçirir.[6]
Felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemin belirleyicisi olarak bilinen Alman felsefesinin kurucusu Immanuel Kant (1724-1804), felsefeyi, “kendisini akla dayanan nedenlerle meşru kılmak veya haklı çıkarmak iddiasında olan bir zihinsel etkinlik biçimi” olarak tanımlamıştır. Ona göre, “öğrenilebilecek felsefe yoktur; ancak felsefe yapmak öğrenilebilir.”[7] Konusu, genel olarak varlık, bir bütün olarak evrendeki her şey olan felsefe, var olan şeylerle ilgili olarak akla dayalı açıklamalarda bulunmayı sağlar. Felsefe, insana birçok konuda doğru ve açık seçik düşüne bilmeyi, her türlü sıkıntıyı aşabilmenin yollarını öğretir.[8] Buna göre her kişi, kendi kavrama yeteneğine ve bakış açısına göre olayları akıl ölçüleri dahlinde yorumlayabilir. Bu, onun kişisel felsefesi olur. Bir bakıma felsefe, ele alınan konular hakkında düşünmek ve yorumda bulunmaktır. İnsanların bilgi ve ferasetleri farklı olduğu gibi, onların olaylar hakkındaki düşünceleri ve yorumları da farklı olur. Neticede her insanın felsefi yorumu aynı olmamakta ve her kişinin kendi şahsına has felsefesi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, “Feylesof sayısı kadar felsefenin tanımı vardır” diyebiliriz.
“FELSEFE” ADI
Kimin ilk olarak felsefe kelimesini kullandığı hakkında değişik yorumlar vardır. Felsefe kelimesini ilk kullanan kişinin, İyonyalı filozof, matematikçi Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusu Pythagoras (milattan önce 570-495), diğer bir adı ile Pisagor olduğu söylenmektedir. Ancak son araştırmalar, Efes’te yaşamış Sokrates öncesi Yunan filozof Heraklitos’un (milattan önce 535-475) ilk olarak felsefe deyimini kullanmış olduğunu ortaya koymuştur.[9] Diğer bir rivayete göre milattan önce 484 yılında Anadolu’nun batısında bulunan Halikarnas/Halikarnassos’ta (Bodrum) dünyaya gelen ve milattan önce 425 yılında ölen Antik Yunan Tarihçisi Herodot/Herodotos (484-425) ilk kez felsefe sözcüğünü kullanmıştır.[10]
FELSEFENİN KISIMLARI
Felsefe kaynaklarında felsefenin kısımları hakkında çeşitli yorumların yapılmış olduğunu okumaktayız. Pek çok ilim adamı, felsefeyi kendine göre kısımlara ayırmıştır. Felsefe, genel olarak iki kısım halinde değerlendirilebilir:
1 – Teorik Felsefe veya bilgi felsefesi. Metafizik (Tanrı inancı, ruh, ölümsüzlük ve benzeri fizik ötesi tasavvufi konular) ve mantık gibi konular, bu bölüm içerisinde değerlendirilmektedir.
2 – Pratik Felsefe veya Değerler Felsefesi. Bu da ahlak/etik, sanat felsefesi/estetik ve benzeri kısımlar halinde değerlendirilebilir. Felsefeyi bu ana başlıklar altında değerlendirmek mümkündür.[11]
Sosyal hayatın her alanında etkinliği bulunan değerlerle ilgili felsefe, o konunun çerçevesi dâhilinde gelişmekte ve konuya göre isim almaktadır. Örneğin, “bilgi felsefesi”, “bilim felsefesi”, “varlık felsefesi”, “ahlak felsefesi”, “siyaset felsefesi”, “sanat felsefesi”, “din felsefesi”, “hukuk felsefesi”, “eğitim felsefesi”, “tarih felsefesi” vs.[12]
Aslında felsefe dersleri, önceleri psikoloji, mantık ve ahlak ilimlerini de kapsamaktaydı. Yani bu dersler, felsefe adı altında okunmaktaydı. Bu dersler, daha sonra felsefeden ayrılarak müstakil birer ilim haline gelmiştir.[13]
FELSEFE TARİHİ
Tarihi süreç açısından felsefeyi incelediğimiz zaman, ilkçağ felsefesinin en önemli meselesinin tabiat ve tabiatta olup bitenler olduğunu okumaktayız. Buna “âlemin menşei”, yani tabiatın ana maddesi ve oluşumu da denir. Ona göre felsefe tarihçileri ilk filozof olarak, dünyanın sudan yaratılmış olduğu varsayımını ileri süren Tales’i (m. ö. 624-546) göstermektedirler. Aristoteles (m. ö. 384-322), Tales’ten çok önce denizin, tanrıların anası ve babası olduğunu söyleyen Homeros’a (milattan önce 8. asırda yaşamıştır) dikkat çekmiştir. Louis Delaporte (1842-1925) ise, Mezopotamya adlı eserinde, Mezopotamyalıların yaratılış şarkısından şu örneği vermiştir: “Ne göğün ne de yerin adı varken, bunların babası Apsu’yla anası Tiamat’tan çıkan sular tek olarak karmakarışık bulunuyordu.” Bu da gösteriyor ki feylesoflar ve felsefi düşünceler, Yunanistan’dan önce Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır.[14]
Felsefeciler, felsefeyi tarihi süreç açısından kendilerine göre çeşitli çağlara ayırmışlardır:
1 – İlkçağ Felsefesi.
2 – Ortaçağ Felsefesi (Milattan sonra 354 – 1300 yılları arası).
3 – Yeniçağ Felsefesi (1300 – 1789 arası).
4 – Yakınçağ Felsefesi (1789 sonrası).[15]
Başka türlü sıralamada bulunanlar da buna benzer isimleri kullanmışlardır. Örneğin Ahmet Cevizci, bu sıralamayı şöyle yapmıştır:
1 – İlkçağ Felsefesi
2 – Ortaçağ Felsefesi
3 – Modern Felsefe/Yeniçağ Felsefesi
4 – Çağdaş Felsefe/Yakınçağ Felsefesi.[16]
Çalışmamızın bundan sonraki bölümünde felsefenin bu çağları hakkında bazı bilgileri vermeye çalışacağız.
Çocukluğumdan beri felsefeye, gerektiğinde her şeyi akıl ve mantık ölçüleri dâhilinde yorumlamaya ilgi duyuyordum. Bazı din adamlarının felsefe aleyhinde ağır ifade kullanmalarına bir türlü anlam veremiyordum. Zaman ilerledikçe felsefenin önemine daha fazla inanmaya başladım. Kanaatime göre Kur’an-ı Kerimde anlatılan pek çok hüküm, ancak akıl ve mantık ölçüleri dâhilinde yorumlamanın neticesinde daha iyi anlaşılmaktadır. Dolayısıyla fırsat buldukça felsefe ile ilgili bazı bilgileri yazmayı düşündüm. Konu ile ilgili bazı bilgileri yazdım. Bu bilgileri burada bölümler halinde yazacağım. Felsefeci arkadaşlar yazdıklarımı okuyup değerlendirseler, bana bu alanda yardımcı olmuş olurlar. Şimdiden kendilerine teşekkür ediyorum.
FELSEFENİN TANIMI
Felsefe kelimesinin kökeni, eski Yunancadaki “Philosophiya”dır. Felsefe sözcüğü, bütün dillere Latinceden geçmiştir. “Philosophiya”, birleşik bir kelimedir ve “Philia” ile “Sophia” sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. “Philia”, sevgi, aşk, bir şeyin peşinden koşmak ve “Sophia” da bilgelik anlamındadır. Bazı kaynaklarda “Philia” ve “Sophia” farklı ama telaffuzu buna benzer kelimelerle yazılmaktadır. Aslında felsefe adına kullanılan sözcükler farklı yazılsa da sonuçta aynı anlamı ifade etmektedirler. Buna göre kelime olarak felsefe, bilgiyi, hikmeti, bilgeliği sevmek ve bilgi sevgisi/aşkı demektir. Ayrıca felsefe, hikmet arayışı anlamında da kullanılmaktadır. Felsefe için yapılan tanımlar, her türlü bilimsel araştırmayı kapsamaktadır.[1]
Felsefenin terim olarak anlamı hakkında çeşitli yorumlar yapılmaktadır. İlk Müslüman filozof olarak kabul edilen Ebû Yusuf Ya’kûb b. İshâk b. es-Sabbah el-Kindi (ö. 252/866), “Felsefe, insanın kendini tanımasıdır. Felsefe, insanın ilim alanında gücünün yettiği ölçüde eşyanın hakikatini, mahiyetini bilmesi ve gereğini yaşamasıdır”[2] diyerek bir bakıma felsefenin ıstılah anlamını tanımlamıştır. Hikmet, ilim, akli ilim, evrensel bilginin bilimi ve benzeri ifadelerle dile getirilen felsefenin etimolojisi çok eskilere dayanmaktadır.[3] Özet bir ifade ile bilgelik, insan hayatının anlamı değeri ile ilgili derin bilgidir. Bilgelik, Sokrates’in[4] uğrunda ölümü göze aldığı bilgidir. Felsefe/bilgelik, İbn Rüşt’ün (ö. 595/1198), Kur’an’ın bizi evrene bakarak onun yaratıcısı hakkında düşünmeye davet ettiğini söylediği bilgidir.[5]
Esas itibariyle felsefe, insanın, herhangi bir korku ve endişeyi taşımadan ele aldığı bilgiler üzerinde düşünme, onların temelini ve değerini yoklama ve soruşturma faaliyetidir. İlim gibi felsefe de bu şekilde kapalılıkları araştırıp açıklığa kavuşturma merakından doğmuştur. Hatta felsefenin, araştırmaların neticesinde bütün ilimleri ortaya çıkardığını söyleye biliriz. Felsefi düşünce, eleştirel bir düşüncedir. Yani dogmatik (sorgusuz, sualsiz inanma) değildir, kendisine veri olarak ele aldığı her türlü malzemenin başlangıcı ve sonucunu araştırır, bunu hür bir şekilde aklın eleştiri süzgecinden geçirir.[6]
Felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemin belirleyicisi olarak bilinen Alman felsefesinin kurucusu Immanuel Kant (1724-1804), felsefeyi, “kendisini akla dayanan nedenlerle meşru kılmak veya haklı çıkarmak iddiasında olan bir zihinsel etkinlik biçimi” olarak tanımlamıştır. Ona göre, “öğrenilebilecek felsefe yoktur; ancak felsefe yapmak öğrenilebilir.”[7] Konusu, genel olarak varlık, bir bütün olarak evrendeki her şey olan felsefe, var olan şeylerle ilgili olarak akla dayalı açıklamalarda bulunmayı sağlar. Felsefe, insana birçok konuda doğru ve açık seçik düşüne bilmeyi, her türlü sıkıntıyı aşabilmenin yollarını öğretir.[8] Buna göre her kişi, kendi kavrama yeteneğine ve bakış açısına göre olayları akıl ölçüleri dahlinde yorumlayabilir. Bu, onun kişisel felsefesi olur. Bir bakıma felsefe, ele alınan konular hakkında düşünmek ve yorumda bulunmaktır. İnsanların bilgi ve ferasetleri farklı olduğu gibi, onların olaylar hakkındaki düşünceleri ve yorumları da farklı olur. Neticede her insanın felsefi yorumu aynı olmamakta ve her kişinin kendi şahsına has felsefesi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, “Feylesof sayısı kadar felsefenin tanımı vardır” diyebiliriz.
“FELSEFE” ADI
Kimin ilk olarak felsefe kelimesini kullandığı hakkında değişik yorumlar vardır. Felsefe kelimesini ilk kullanan kişinin, İyonyalı filozof, matematikçi Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusu Pythagoras (milattan önce 570-495), diğer bir adı ile Pisagor olduğu söylenmektedir. Ancak son araştırmalar, Efes’te yaşamış Sokrates öncesi Yunan filozof Heraklitos’un (milattan önce 535-475) ilk olarak felsefe deyimini kullanmış olduğunu ortaya koymuştur.[9] Diğer bir rivayete göre milattan önce 484 yılında Anadolu’nun batısında bulunan Halikarnas/Halikarnassos’ta (Bodrum) dünyaya gelen ve milattan önce 425 yılında ölen Antik Yunan Tarihçisi Herodot/Herodotos (484-425) ilk kez felsefe sözcüğünü kullanmıştır.[10]
FELSEFENİN KISIMLARI
Felsefe kaynaklarında felsefenin kısımları hakkında çeşitli yorumların yapılmış olduğunu okumaktayız. Pek çok ilim adamı, felsefeyi kendine göre kısımlara ayırmıştır. Felsefe, genel olarak iki kısım halinde değerlendirilebilir:
1 – Teorik Felsefe veya bilgi felsefesi. Metafizik (Tanrı inancı, ruh, ölümsüzlük ve benzeri fizik ötesi tasavvufi konular) ve mantık gibi konular, bu bölüm içerisinde değerlendirilmektedir.
2 – Pratik Felsefe veya Değerler Felsefesi. Bu da ahlak/etik, sanat felsefesi/estetik ve benzeri kısımlar halinde değerlendirilebilir. Felsefeyi bu ana başlıklar altında değerlendirmek mümkündür.[11]
Sosyal hayatın her alanında etkinliği bulunan değerlerle ilgili felsefe, o konunun çerçevesi dâhilinde gelişmekte ve konuya göre isim almaktadır. Örneğin, “bilgi felsefesi”, “bilim felsefesi”, “varlık felsefesi”, “ahlak felsefesi”, “siyaset felsefesi”, “sanat felsefesi”, “din felsefesi”, “hukuk felsefesi”, “eğitim felsefesi”, “tarih felsefesi” vs.[12]
Aslında felsefe dersleri, önceleri psikoloji, mantık ve ahlak ilimlerini de kapsamaktaydı. Yani bu dersler, felsefe adı altında okunmaktaydı. Bu dersler, daha sonra felsefeden ayrılarak müstakil birer ilim haline gelmiştir.[13]
FELSEFE TARİHİ
Tarihi süreç açısından felsefeyi incelediğimiz zaman, ilkçağ felsefesinin en önemli meselesinin tabiat ve tabiatta olup bitenler olduğunu okumaktayız. Buna “âlemin menşei”, yani tabiatın ana maddesi ve oluşumu da denir. Ona göre felsefe tarihçileri ilk filozof olarak, dünyanın sudan yaratılmış olduğu varsayımını ileri süren Tales’i (m. ö. 624-546) göstermektedirler. Aristoteles (m. ö. 384-322), Tales’ten çok önce denizin, tanrıların anası ve babası olduğunu söyleyen Homeros’a (milattan önce 8. asırda yaşamıştır) dikkat çekmiştir. Louis Delaporte (1842-1925) ise, Mezopotamya adlı eserinde, Mezopotamyalıların yaratılış şarkısından şu örneği vermiştir: “Ne göğün ne de yerin adı varken, bunların babası Apsu’yla anası Tiamat’tan çıkan sular tek olarak karmakarışık bulunuyordu.” Bu da gösteriyor ki feylesoflar ve felsefi düşünceler, Yunanistan’dan önce Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır.[14]
Felsefeciler, felsefeyi tarihi süreç açısından kendilerine göre çeşitli çağlara ayırmışlardır:
1 – İlkçağ Felsefesi.
2 – Ortaçağ Felsefesi (Milattan sonra 354 – 1300 yılları arası).
3 – Yeniçağ Felsefesi (1300 – 1789 arası).
4 – Yakınçağ Felsefesi (1789 sonrası).[15]
Başka türlü sıralamada bulunanlar da buna benzer isimleri kullanmışlardır. Örneğin Ahmet Cevizci, bu sıralamayı şöyle yapmıştır:
1 – İlkçağ Felsefesi
2 – Ortaçağ Felsefesi
3 – Modern Felsefe/Yeniçağ Felsefesi
4 – Çağdaş Felsefe/Yakınçağ Felsefesi.[16]
Çalışmamızın bundan sonraki bölümünde felsefenin bu çağları hakkında bazı bilgileri vermeye çalışacağız.