DUA NEDİR?
Dua, küçüğün büyükten, âcizin güçlüden ihtiyaç ve arzusunu ciddi olarak istemesi ve rica etmesidir. Kulun; düşüncesinin, Rabbe takdim edilmesi şeklidir dua.Kul, erişemeyeceği ve iktidarı ile elde edemeyeceği herşeyini mutlak iktidar sahibi olan Kâdir-i Mutlak'tan ister, işte bu isteğin adıdır dua. O, kuldan Rabb'e yücelen tatlı bir nağmedir tâ Arş'a kadar...
DUANIN EDEPLERİ
Duanın tek bir formülü yoktur. Herkes gönlünden koptuğunca dilinin döndüğünce, uzun veya kısa ifâdelerle, duasını yapabilir. Ancak Rasülullah (s.a.) başta olmak üzere diğer İslâm ulemâsının yapmış olduğu dualarla Dergâh-ı İzzet'e el açıp yalvarıp yakarmanın da ayrı bir feyzi vardır.Duanın belli bir "dil"i de yoktur. Mevla Tealâ her dilden anlar; Yeter ki dua cânü gönülden yapılmış olsun.
Bizim milletimiz dualı bir millettir. O, kurduğu bütün devletlerin temelini dualar ile atmıştır. Evine girişi dua ile, çıkışı dua iledir. Onun doğumu dua ile karşılanır. Evliliği dua ile kurulur. Ölümü dua ile uğurlanır. Hayatı baştan sona dua ile örülmüştür. Kısacası dua; onun hayat sigortasıdır.
Ebu Hureyre (r.a.) den Peygamberimiz'in şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Allahü Teâla Hazretleri kendisinden istenmeyene gazap eder"
Dua bir çeşit şükürdür de. Meselâ uyku. Hem en büyük bir nimet hem de bir tür ölümdür. Peygamberimiz bizlere, her nimete bir şükürle karşılık verme inceliğini öğretmiştir. Bizi dinlendiren, tazeleyen ve yepyeni bir hayata kavuşturan, uykuyu; uyutup da tekrar uyandıran Rabbimize söz ile duygularımızı ifade etmemiz bu büyük nimetlerin bir gereğidir. Bunu ifade edişin formülü ise: DUAdır.
İtminan derecesine ulaşamayan daima bunalımlarda bulunur. Bu da ancak "Kulun gücünün tükendiği yerde Rabbi yetişir" sözü gereği Allah'ı anmakla, insanın kalbi nefsin esâretinden kurtulur.
Biz de duanın edeplerine riâyet ederek "kabûle şâyan" bir dua yapmalıyız. Eğer bizden istendiği gibi dört dörtlük yapamıyorsak. Mecelle kaidelerinden olan şu söze kulak vermeliyiz. "Tamamını yapamadığımız bir şeyin tamamını terk etmeyiniz" .
Rahmet kapısı elle açılmaz. O, kalp ile zorlanır. Dua, kevserlerin en tatlısıdır. Gözyaşlarından ve ilahî rahmetten yapılmalıdır. Gözyaşları duadır, anahtardır.
Unutmayalım ki, "KAPIYI VURMAZSANIZ KAPI AÇILMAZ"
Mevzûmuza Merhum Elmalılı Hamdi Yazır Hocamız'ın şu duasıyla başlayalım:
İLAHİ! Hamdini sözüme sertâc ettim. Zikrini kalbime mi'raç ettim. Kitâbını kendime minhâc ettim. Ben yoktum vâr ettin, varlığından haberdâr ettin. Aşkınla gönlümü bîkarar ettin. İnâyetine sığındım, kapına geldim, kulluk edemedim affına geldim. Şaşırtma beni doğruyu söylet, neş'eni duyur hakikati öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam. Sen söyletmezsen ben söyleyemem. Sen sevdirmezsen ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini. Yerdir bize hep yerdiklerini Yâr et bize erdirdiklerini. Sevdin habibini kâinata sevdirdin. Sevdin de hıl'atı risâleti giydirdin. Makam-ı İBRAHİM'den Makam-ı Mahmud'a erdirdin. Serveri esfiyâ kıldın. Hatem-i Enbiyâ kıldın- Muhammed Mustafâ kıldın. Selâtü Selam Tahıyyâtü ikram, her türlü ihtirâm O'na; O'nun âl'u ashâbû etba'ına Ya Rab!
Olayların günlük akışına kendimizi kaptırmışken, asıl vazifeler çoğu zaman unutulur. En uzak ülkedeki en fuzûli olaydan haberdâr olan nice insan, kendisine şah damarından daha yakın olan Rabbinden istemesini bırakın ayrıntısını inceliğini, edebini bildiğini gibi, hiç birşey istemeye tenezzül bile etmiyor sanki.
Her amacın bir yolu vardır. Kulun, Mevlâ Teâlâ ile irtibatını kuvvetlendirmesinin yolu da DUADIR?
Unutmamalı ki!
Esaslarından (şartlarından) uzak olarak işlenilen bir amel, sahibini hiçbir zaman Allah'a ulaştırmaz.
Edeb ve âdab...
Her şey için gereklidir. Özellikle de Dua için.
Senenin arefe gününü, aylardan ramazan ayını, haftanın cuma gününü ve saatlerin de seher vaktini gözetmek gibi...
Nitekim Cenâb-ı Hak Zâriyat Sûresinin 17. 18. ayeti celîlesinde meâlen: "Onlar geceleyin pek az uyurlardı, Onlar seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerlerdi" buyurulmaktadır.
"Birazı hariç geceleyin kalk namaz kıl" (müzemmil 73/2) ayetin mânâsına göre amel ederler, ahiret şevki, Âhiret endişesi ile gözlerine uyku girmez, ibadet eder vazife yaparlardı. Yani geceleri böyle ibadet etmekle birlikte sanki günah ile vakit geçirmiş gibi seher vakitleri de yatmazlar, kusurları için af dilerlerdi. Demek ki duâ ve istiğfârın en güzel zamanı olan seher vakitleri böyle icâbet ve kabûle şâyân istiğfârı, onlar, o iyi kimseler yaparlar.
Rasulullah Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (a.s.) buyurdular ki: "Her gece, Rabbiniz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve:
- "Kim bana dua ediyorsa ona icâbet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım, der."
Rivayetin Müslim'deki şekli de şöyledir "Allahü Teâla gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semâya inerek: "Melik benim, Melik benim kim bana dua edecek?"1
Allah'ın kullara yakınlaşması, O'nun rahmetini ifade eder. Öyle ise geceleyin belirtilen saatlerde, Allah'ın yapılan duaları kabul etmek sûretiyle lütuf ve rahmetini bol kılacağı, lisan-ı nübüvvette o sûrette ifade edilmiştir.
Ebu Umâme (r.a.) anlatıyor: "Derdi ki Ey Allah'ın Rasûlü! En ziyâde dinlenmeye (ve kabûle) mazhar olan dua hangisidir?"
- Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi.2
Abbas (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (s.a.) teheccüd namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okudu:
"Allah'ım, Rabbimiz, hamdler sanadır. Sen arz ve semâvâtın ve onlarda bulunanların kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnız senin içindir. Sen semâvât ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, vad'in haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Kıyâmet de haktır. Cennet haktır. Cehennem de haktır. Peygamberler haktır. Muhammed (a.s.) de haktır.
Allah'ım sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim, Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhânın) ile dâvâ açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim aleni yaptığım benim bilmediğim senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! ilerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilâh yoktur"3
Ebû Hureyre (r.a.) buyuruyor ki: "Gök kapıları Allah yolunda Allah'ın düşmanlarıyla çarpışanların safları, düşman saflarına yaklaştığı zaman açılırlar. Binaenaleyh bu vakitlerde dua etmeyi bir ganimet biliriz."
Hz. Enes (r.a..) anlatıyor: "Rasülullah (a.s.) buyurdular ki: "Ezanla kamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabûle mazhar olur).
- Öyleyse, dendi. Ey Allah'ın Rasûlü nasıl duâ edelim?
- Allah'tan dünya ve ahiret için âfiyet isteyin" dedi.4
Sehl bin Sa'd (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (a.s.) buyurdular ki iki şey vardır asla reddedilmezler:
* Ezan esnasında yapılan dua ile
* İnsanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua"5
Semâ kapılarının söylenen iki vakitte açılması, o vakitlerin faziletini ifade eder. Yani o iki vaktin Allah indindeki kıymet ve faziletleri sebebiyle o zamanlarda Sema kapıları açılır ve yapılan dualar kâbul-i ilâhi'ye mazhar olurlar.
Şunu da belirtmek gerekir ki, bu anlarda yapılan duada istenen şey de mühimdir. Allah'ın rızâsına uymayacak şeyler talep edilmemelidir.
Taberâni bir rivâyette ?öyle der:
"Müslüman kişi için 3 vakit vardır. Onlarda dua ederse, sıla-i rahmi kıran ve günah olan bir şey talep etmedikçe, kendisine mutlaka icâbet edilir. Namaz için müezzin ezan okurken, susuncaya kadar, savaşta iki saf karşılaşınca Allah (c.c.) aralarında hükmedinceye kadar; yağmur yağarken kesilinceye kadar."
Secde hâli de duanın kabul olunmasına en uygun hallerdendir. Nitekim Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (s.a.) buyurdular ki: "Kul Rabbine en ziyâde iken yakın olur, öyleyse (secdede) duayı çok yapın.6
Bu hadisde ifade edilen yakınlık, maddî bir yakınlık, yâni mekân yakınlığı olmamalıdır. "Zira Allah, ilmiyle kişiyi bilme, kalbinin hatırından bile haberdâr olma, kişi üzerinde istediği şekilde tasarruf ederek O'na, kıyam sağlık, hastalık ölüm verme gibi hususlarla şah damarından daha yakındır" (kaf 16)" Tıpkı güneşin ışıklarıyla yeryüzündeki herbir mahlûkun yanında hazır bulunması gibi.
Ama kul, maddi olarak Rabbi'nden uzaktır. Secde hâlinde kulluk, en geniş en kâmil hâliyle tezâhür ettiği için, bu, kula mânevî bir yakınlık Rabbi'nin rızâsına uygun bir hâl kazandırmaktadır. Âyeti kerîme'de "Secde ve yakınlık kazan"7 emredilmektedir
İbn Abbas (r.a.) Allah'ın Rasûlü'nden şu hadisi şerifi rivâyet etmiştir:
"Ben rüku veya secde ederken Kur'an okumaktan menedildim. Rükuda Rabbinizi tâzim ediniz ve secdede okumamanın hikmeti ise bolca dua edin. Çünkü o zamanlarda duanın kabul olması sâir zamanlara nazaran daha kuvvetlidir.8
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "(Allah'ın kabul ettiği) 3 müstecab dua vardır; Bunların icâbete mazhâriyetleri hususunda hiçbir şekk yoktur.
- Mazlumun duası
- Misafirin duası
- Babanın evladına duası"9