Hasan-ı Basrî (r.a.) şöyle demiştir:
“Allah Teâla takvalı kalbi ve gizlice yapılan duayı bilir.
- İnsan isterse komşusu dahi fark etmeyecek şekilde Kur’ân’ı ezberlemiş olsun,
- İnsanlar fark etmeyecek şekilde nice Fıkıh meselelerini okuyup anlamış olsun,
- Misafirinin bile fark etmeyeceği şekilde uzun uzun namaz kılsın, Allah Teâlâ bütün bunları bilir.
Öyle zatlarla müşerref olduk ki:
- Gizlice yapabilecekleri hiçbir ameli açıktan yapmazlardı.
- Çok büyük bir gayretle dua ettikleri halde dua esnasında sesleri duyulmazdı. Duaları kendileri ile Rableri arasındaki fısıltı şeklinde bir münâcâttan ibaretti. Zira Allah Teâlâ: «Rabbinize, yalvarıp yakararak ve gizlice dua edin» buyurmuş, Zekeriya’yı (a.s) överek: «Hani o, Rabbine gizli bir seslenişle seslenmişti» demiştir.
Kulun gizlice dua etmesi ile aleni olarak dua etmesi arasında yetmiş kat fark vardır.” (Zemahşeri, Keşşâf, Araf 7/55’in tefsirinde)
“Allah Teâla takvalı kalbi ve gizlice yapılan duayı bilir.
- İnsan isterse komşusu dahi fark etmeyecek şekilde Kur’ân’ı ezberlemiş olsun,
- İnsanlar fark etmeyecek şekilde nice Fıkıh meselelerini okuyup anlamış olsun,
- Misafirinin bile fark etmeyeceği şekilde uzun uzun namaz kılsın, Allah Teâlâ bütün bunları bilir.
Öyle zatlarla müşerref olduk ki:
- Gizlice yapabilecekleri hiçbir ameli açıktan yapmazlardı.
- Çok büyük bir gayretle dua ettikleri halde dua esnasında sesleri duyulmazdı. Duaları kendileri ile Rableri arasındaki fısıltı şeklinde bir münâcâttan ibaretti. Zira Allah Teâlâ: «Rabbinize, yalvarıp yakararak ve gizlice dua edin» buyurmuş, Zekeriya’yı (a.s) överek: «Hani o, Rabbine gizli bir seslenişle seslenmişti» demiştir.
Kulun gizlice dua etmesi ile aleni olarak dua etmesi arasında yetmiş kat fark vardır.” (Zemahşeri, Keşşâf, Araf 7/55’in tefsirinde)