Havas Okulu ilmi Genel Makaleler | Esmalar | Vefk & Tılsım | Büyü Fal

Havas ilmi & Gizli ilimler

Havas İlminin Derinliklerine Yolculuk: Kadim Bilgelik ve Gizemli Sırlar

Dua Nasıl Edilir?

Modaratör

Active member
Enes bin Mâlik Hazretleri’nden rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Dua, kulluğun özüdür.” (Tirmizî, Deavât, 1/3371)

***

Hz. Ayşe (r.a.) şöyle der:

“Resûlullah özlü dualardan hoşlanır, bunun hâricindekileri terk ederdi.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 23/1482)

***

Fedâle bin Ubeyd’in (r.a.) şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Resûlullah bir adamın namazında Allah Teâlâ’yı senâ etmeden ve Peygamber Efendimiz’e salavat getirmeden dua ettiğini duymuştu. Bunun üzerine:

“–Şu adam acele etti!” buyurdu. Sonra adamı çağırıp ona -veya bir başkasına-:

“–Sizden biriniz namaz kıldığı vakit, önce Rabbini tâzim ve senâ etsin, sonra Peygamber’e salavat getirsin, bundan sonra da istediği şekilde dua etsin!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Vitir, 23/1481)

***

Übeyy bin Kâ’b’dan rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) birisinden bahsedip de ona dua edeceği zaman, önce kendisine dua ederek başlardı. (Tirmizî, Deavât, 10/3385)

***

Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Herhangi biriniz; «Rabbime kaç defa dua ettim de duamı kabul buyurmadı» diyerek acele etmediği müddetçe duası kabul edilir.” (Buhârî, Deavât, 22; Müslim, Zikir, 90, 91. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Vitir, 23; Tirmizî, Deavât, 12; İbn-i Mâce, Dua, 7)

***

Ebü’d-Derdâ (r.a.) der ki: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bir Müslüman, yanında bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek de ona, «Aynı şeyler sana da verilsin» diye dua eder.” (Müslim, Zikir, 86. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Vitir, 29)

***

Âyet-i kerimede:

“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, icâbet edeyim. Çünkü bana ibadet (dua) etmeyi kendilerine yediremeyenler, cehenneme zelîl olmuş bir hâlde gireceklerdir.” (Mü'min suresi, 60) buyuran Rabbimiz, kulluğun temel şartının dua olduğunu beyan etmiştir.

DUA NEDİR, NE ANLAMA GELİR?​

Çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek anlamlarına gelen dua, “kulun bütün benliğiyle Allah’a yönelmesi” ya da “gücü sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanın, sınırsız ve sonsuz bir kudret karşısında âcizliğini kabul ederek yardım dilemesi”dir. Dua, kulluk şuuruyla Hakk’a yönelip, tevazu ve mahviyet içinde, ihtiyaçlarımızı O’na arz etmemizdir. Aslında dualarımızla biz, beşerî isteklerimizin gerçekleşmesinden ziyâde, Rabbimiz’e tâzîmimizi, îtimâdımızı ve her şeyi O’ndan beklediğimizi izhar ederiz.

Dua eden bir kimse, bütün gönlüyle Allah’a yönelip ilticâ edebildiği takdirde, kendisine her şeyden daha yakın olan Rabbine karşı, saygısını ifade etmiş olur.

ALLAH’A ULAŞABİLMENİN EN KOLAY YOLU​

Kur’ân’a göre dua etmek, Allah’a ulaşabilmenin en kolay yoludur. Zira O, insana şah damarından daha yakın olan, her şeyi bilen ve işitendir... İnsanın içinden geçirdiği tek bir düşünce bile Allah’a gizli kalmaz. İşte Cenâb-ı Hak, bu husustaki bütün şüpheleri bertaraf ederek kullarını irşâd için buyuruyor ki:

“Kullarım sana beni sorarlarsa, ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit, dua edenin dileğine karşılık veririm. O hâlde (kullarım da) benim dâvetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.” (Bakara 2/186)

İnsan, kulluğunun şuurunda olduğu müddetçe, Allah katında bir değer kazanabilir. Bu yüzden insanın Allah’a yönelmesi, hataları konusunda Rabbine tevbe etmesi ve sadece O’ndan yardım dilemesi gerekmektedir.

Günümüzde, sadece beş vakit namazın veya belli bir kısım ibadetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülen dua, gerçekte hayatın tamamını kaplar ve onun mihverini teşkîl eder. Hayatı duasız düşünmek mümkün değildir. Yaşadığımız hayat, baştan sona kadar duadan ibarettir. Dikkat edilirse görülür ki, duayı önemsemeyenler, ibadete ehemmiyet vermeyenlerdir. Bunlar Allah’a yalvarmayı ihmal eder de, yaratıkların teveccühüne mazhar olmayı cana minnet bilirler. Hâlbuki Peygamber Efendimiz, ibadetin özünün dua olduğunu haber vermiştir.

DUANIN ÖNEMİ VE FAZİLETİ​

Diğer bir hadiste ise:

“Dua, ibadetin tâ kendisidir.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Vitr, 23/1479; Tirmizî, Tefsîr, 2/2969)

Bu beyan, duanın kulluktaki ehemmiyetine dikkat çekmek içindir. Yoksa dua ibadet olmakla birlikte, ondan başka birçok ibadetler de vardır. Duanın bu derece büyük kıymeti hâiz olması, onun, bütün ihtiyaçlarda Allah’ın karşısında tevâzû ile boyun büküp yalvarmaktan ibaret olan mâhiyetinden ileri gelmektedir.

“Dua, ibadetin ta kendisidir” hadisine benzeyen başka hadis-i şerifler de vardır. Meselâ; “Hac Arafat’tır” hadisi bunlardan biridir. Herkes bilir ki, hac ibadeti Arefe günü Arafat’ta vakfeden ibaret değildir. Haccın pek önemli bir diğer farzı da tavaftır. Ama Arefe günü, belli bir süre Arafat’ta durmayan kimse hacı olamaz. İşte Arefe günü vakfe, haccın en mühim esası olduğu gibi, dua da ibadetin/kulluğun en ehemmiyetli esası ve temelidir.

Öyle ise, dua, kabul edilsin veya edilmesin bir ibadet olmaktadır. Çünkü dua ile kişi, ihtiyacını temindeki aczini idrak etmiş, bunu ancak her şeye kâdir olan Rabbinin lûtfedeceği şuuruna ermiş ve bu sebeple O’na iltica etmiş olmaktadır.

“De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” âyet-i kerimesini, “Allah katında, duadan daha kıymetli bir şey yoktur” şeklinde açıklayan Efendimiz:

“Allah’ın fazlından isteyiniz! Zira Allah Teâlâ, kendisinden istenilmesinden hoşlanır” buyurmak sûretiyle, bizleri sürekli Allah’tan istemeye teşvik etmiştir. Efendimiz (s.a.v.):

“Her biriniz bütün ihtiyaçlarını Rabbinden istesin! Hatta koptuğunda ayakkabı bağını bile!..” buyurmakta ve Müslümanın hayatını dua ile bütünleştirmektedir.

Peygamber Efendimiz’in her tavsiyesine olduğu gibi, bu tavsiyesine de sıkı sıkıya yapışan Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle demiştir:

“Her işimde Allah’a dua ederim, hattâ hayvanımın yürüyüşüne genişlik ve kolaylık vermesi hususunda bile… Bundan dolayı, beni sevindiren sonuçlarla da karşılaşırım.” (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 628)

Ayşe vâlidemiz, Peygamber Efendimiz’in özlü duaları sevdiğini ifade etmiştir. Cenâb-ı Hak, Efendimiz’e “Cevâmiu’l-Kelim: Az sözle çok mânâ ifade etme” hususiyetini bahşetmiştir. Bu sebeple o, konuşmaları gibi dualarını da özlü yapardı.
 
Üst