Türkçemizde sık kullanılan bir deyim vardır: “Kısmet olursa.” Bu deyimde geçen “kısmet” kelimesi “pay”, “hisse” anlamına gelir. Kişinin payına düşen şey anlamına gelir. İnsanın dünyaya gözlerini açmasından itibaren sahip olduğu maddî ve manevî ne varsa hepsi onun kısmeti sayılır. Erişkin bir insan için ise kısmet bunun biraz ötesinde elde ettiği eğitim, edindiği meslek, mesleğinde ilerlemesi, gelirinin miktarı anlamlarına gelir.
İnsanın kısmetine düşen maddî imkânları özellikle de gelir durumunu çalışmasına, içinde yaşadığı topluma ve devletine borçlu olduğu unutulmamalıdır. Tarih boyunca nice devletler kurulmuş, niceleri de yıkılmıştır. Bu devletlerin varlıklarının ana sebebini de helaklerinin sebebini de gelir dağılımındaki durumla ilişkilendirmek mümkündür. Zira adaletin devletin esas görevi olması, bunun da en iyi icra edileceği yerin maliye/beytülmâl olduğu gözden kaçırılmamalıdır. “Adalet mülkün temelidir” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu sözdeki “mülk”, yönetim, sulta, idare anlamlarına gelmektedir. Yönetimdeki geliri insanlar arasında liyakat, emek ve gayret nispetinde paylaştırmakla yükümlüdür. Paylaşım adilse o ülkede o toplumda huzur ve mutluluk olur.
Asırlar önce Abbâsî halifesi Harun Reşid, Bağdat kadısı büyük İslâm âlimi İmam Ebû Yûsuf’tan gelirin taksimi ile ilgili bir eser yazmasını istemiş, bunun üzerine Kitabu’l Harac isimli eser vücut bulmuştur. Halifenin bundan maksadı insanları nasıl adil bir şekilde yöneteceği konusunda dönemin ileri gelen bir âliminden bilgi almak istemesidir. Yani diyebiliriz ki adalet önce gelir dağılımıyla sağlanır.
Türk ve İslam tarihinde çokça örneği görülen siyasetnâme türü eserlerde hep ulemâ (âlimler) ümerâ (emirler/yöneticiler/sultanlar/halifeler) ya yol gösteren öğütler içeren eserler takdim etmişlerdir. Bu örneklerden bir diğeri ise Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig isimli eseridir. Bu eserinde müellif şöyle demektedir: “Beyler devlet görevlilerinin durumunu ve çalışmasını sıkı takip etmelidir. İşe yaradığı oranda ihsanda bulunmalı, hizmeti nispetinde hakkını ödemelidir. Beyler ihsanda bulunur ve iyi sözlerle çalışanları takdir ederse çalışanlar ona gönülden bağlanır. Ülkenin hayrı için kendileri zahmet çekerler. İnsan iyiliğe karşılık on iyilik yapar.”
İnsanın kısmetine düşen maddî imkânları özellikle de gelir durumunu çalışmasına, içinde yaşadığı topluma ve devletine borçlu olduğu unutulmamalıdır. Tarih boyunca nice devletler kurulmuş, niceleri de yıkılmıştır. Bu devletlerin varlıklarının ana sebebini de helaklerinin sebebini de gelir dağılımındaki durumla ilişkilendirmek mümkündür. Zira adaletin devletin esas görevi olması, bunun da en iyi icra edileceği yerin maliye/beytülmâl olduğu gözden kaçırılmamalıdır. “Adalet mülkün temelidir” sözü boşuna söylenmemiştir. Bu sözdeki “mülk”, yönetim, sulta, idare anlamlarına gelmektedir. Yönetimdeki geliri insanlar arasında liyakat, emek ve gayret nispetinde paylaştırmakla yükümlüdür. Paylaşım adilse o ülkede o toplumda huzur ve mutluluk olur.
Asırlar önce Abbâsî halifesi Harun Reşid, Bağdat kadısı büyük İslâm âlimi İmam Ebû Yûsuf’tan gelirin taksimi ile ilgili bir eser yazmasını istemiş, bunun üzerine Kitabu’l Harac isimli eser vücut bulmuştur. Halifenin bundan maksadı insanları nasıl adil bir şekilde yöneteceği konusunda dönemin ileri gelen bir âliminden bilgi almak istemesidir. Yani diyebiliriz ki adalet önce gelir dağılımıyla sağlanır.
Türk ve İslam tarihinde çokça örneği görülen siyasetnâme türü eserlerde hep ulemâ (âlimler) ümerâ (emirler/yöneticiler/sultanlar/halifeler) ya yol gösteren öğütler içeren eserler takdim etmişlerdir. Bu örneklerden bir diğeri ise Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig isimli eseridir. Bu eserinde müellif şöyle demektedir: “Beyler devlet görevlilerinin durumunu ve çalışmasını sıkı takip etmelidir. İşe yaradığı oranda ihsanda bulunmalı, hizmeti nispetinde hakkını ödemelidir. Beyler ihsanda bulunur ve iyi sözlerle çalışanları takdir ederse çalışanlar ona gönülden bağlanır. Ülkenin hayrı için kendileri zahmet çekerler. İnsan iyiliğe karşılık on iyilik yapar.”